Görüntülü anlatım için lütfen sayfanın en alt bölümündeki Youtube bağlantısına tıklayınız.
YILDA 5.000 EURO ÖDEYEREK AVRUPALI AŞÇI OLUNUR MU?
Vefat yıl dönümlerinde birçoğunuzun sosyal medya hesaplarınızdan da paylaşabildiği Fransızların tanınan bir şefinin de kurucusu olduğu belirtilen ve Avrupa’da kurulmuş olduğu söylenen bir Aşçılar birliği var. Bu birlik başka ülkelere temsilcilik, ortak üyelik statüsü vs. veriyormuş.
Şimdi bunların internet sitelerinde belirttikleri iletişim e-posta adreslerinin çalışmadığını öğrendik.
Bunların Instagram’daki bazı yetkililerinin sosyal medya hesaplarında mesaj kabul etmediklerini de tespit ettik. Yani bir soru sormak için sosyal medyada bile olsa bunlara mesaj gönderildiğinde ‘mesaj kabul edilmiyor / mesaj gönderilmedi’ uyarısı alınıyormuş. Bu durum söz konusu birliğin sosyal medya hesabı ya da yetkilisi olduğu belirtilen kişilerin hesapları için de geçerliymiş.
Avrupa’da olan bir birlik, dernek ya da federasyona katılmak isteyenlere veya farklı ülkelerdeki olası temsilcilik başvurularına yanıt olarak iletilen 2022 yıllı, tarihli bir belgede İngilizce olarak dikkatimi çeken bazı ifadeler oldu.
Avrupalılar ya da Avrupa’da bulunduğu söylenen bir aşçılık birliği, mektubun bir bölümünde özetle şöyle diyor: “Resmi olarak sadece Avrupa birliğine üye olan ülkeler aktif üye olabilir. Bununla birlikte bazı ülkeler sunulan şartları yerine getirirlerse ortak-dost ülkeler olarak kabuk edilebilir. En az 5 yıl boyunca oy kullanma hakkınız olmadan yıllık 5.000 Euro ödeyeceksiniz.”
Evet bazı başka şartları da bulunuyor. Ancak en önemli olabilecek olan ifadelerin özet olarak Türkçe meali bu şekildedir.
Şimdi o metin içerisinde bu ödenen 5000 Euro ücretin karşılığı gibi gösterilen avantaj olarak ise birliğin internet sitesinde size yer verilecek ve temsilciliği alanlar birliğin logosunu kullanabilecekler deniyor.
İşin asıl trajikomik yanı bunlar bizim ülkemizde birilerine resmî olarak temsilcilik vermişler mi vermemişler mi… İşte bu da tam bir muamma… Görünürde onay vermişler ama resmiyette bu ortaklık statüsünün resmî olarak verildiğine dair bir emare veya bir belge henüz ortada yok… Uzun yıllardır temsilci olduklarına dair bu konuyu aydınlatabilecek olan resmî bir belgenin söz konusu iddialardan sonra da paylaşılmış olduğuna dair herhangi bir paylaşım bulamadık. Yine geriye dönük şekilde ilgili birliğin şartı olan 5.000 Euro konusunda Avrupa’daki oluşuma ödeme olup olmadığına dair resmî bir belgenin paylaşımına da söz konusu iddialardan sonra cevaben rastlayamadık. Bunları dile getirmiş olanlar içerisinde Türkiye temsilciliğini aldığı söylenen yapının eski yönetimi de var… Yani o konu da incelenecek olsa; bunlar tam bir trajikomik olaylar zincirine bizi götürür… Bu Avrupa’daki aşçılık birliğinin 5.000 Euro şartı dahil tüm şartları uzun yıllarca yerine getirilmiş mi getirilmemiş mi? Uzun yıllarca resmî ortaklık statüsü eski yönetim tarafından da 5.000 Euro ödeyerek alınıp korunmuş mu korunmamış mı…
Eski yönetimin iddiaları resmiyetin olmadığı yönünde de olsa bu durumda resmiyetinin ne zamandan beri olmadığı sorusuyla da karşılaşıyoruz.
Temsilcilik aldığı söylenen yapının yönetimi değişiyor. Eski yönetim, mevcut yönetimi uzun yıllar sürdürüldüğü düşünülen bir konuyla ilgili suçluyor. Konuyu ayrıntılı değerlendirecek olursak aslında al birini vur ötekine gibi bir durumla karşılaşırız gibime geliyor.
Avrupa’daki bu aşçılık birliğinin merkez internet sitesinde ise ülke bayraklarının yer aldığı bir bölüm var. O bölümdeki ülke bayraklarından herhangi birine tıkladığınızda eğer bağlantıda bir hata yoksa birlikte olan diğer ülkelerdeki organizasyonların internet sitelerine yönlendiriliyorsunuz. Bu bölümde an itibari ile Türkiye bulunmuyor. Bu ne zamandan beri bulunmuyor, daha önce Türkiye yer alıyor muydu gibi soruların cevapları da belirsiz. Bunu da bir detay olarak belirtmeliyiz.
Avrupa’da olduğu belirtilen bu aşçılık birliği 5.000 Euro şartını yerine getirmeden logolarını kullanmaya devam eden bir yapıya karşı herhangi hukuki ya da resmî bir adım atmış mı atmamış mı bu da belirsiz… Yani en azından ileri sürdükleri şartları karşılamadıkları veya yerine getirmedikleri için logonun ve ismin kullanımına karşı tedbir amaçlı hukuki bir adım atılmamış gibi gözüküyor. Bu durumda her açıdan düşündürücü bir durum olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
Bize iletilen belge sosyal medyada da yayınlanmış bir belge ve o belgede temsilciliği aldığını iddia edenler tarafından eski yönetime bir cevapmış gibi paylaşılmış. Halbuki İngilizce bilip o belgeyi anlayarak okuyanlar söz konusu belgenin bir temsilcilik verilmesiyle alakalı olmadığını da çok rahatlıkla anlarlar. O belgede temsilciliğin nasıl alındığı anlatılmış ve başvuran kişiye hitaben şartları kabul etmesi istenmiş. Mektupta belirtilenler kabul edildiğinde ise birliğe kabule dair başka bir mektup gönderileceği de belirtilmiş. Yani söz konusu belge üye olunduğuna dair bir belge değil. O belge üyeliğe başvurana gönderilmiş olan teklif mektubu niteliğinde bir belgedir. Kaldı ki bu yapı, ülke olarak Avrupa birliğine üye olmayan ülkeler için aktif üyelik vermediğini bir nevi ortaklık statüsü verdiğini o belgede ifade ediyor. Aslında bu bir temsilcilik şeklinde adlandırılamaz diyebiliriz.
Şimdi Türkiye temsilcisi olduğunu iddia eden eski veya yeni yönetim diye nitelendirilen bazıları iletişim bilgileri doğru düzgün çalışmayan bu Avrupa’daki aşçılık birliğine yılda 5000 Euro ödemişler mi? Ödememişler mi? Bu sorunun cevabı belirsiz de olsa ilgili birliğin internet sitesinden düz mantıkla fikir edinmek mümkün gözüküyor. Bu soruların cevaplarının yer alacağı iki seçenekte maalesef karşımıza Türk mutfağı açısından çok düşündürücü konuları çıkartıyor.
Bunlara niye 5000 Euro ödeyesiniz? Düşünsenize…
Avrupa birliğine üye olmayan bir ülkeyseniz zaten aktif üyelik yerine “ortak ülke” diye niteledikleri bir statü şartıyla sizi kabul ediyorlar. Bunu bu şekilde kabul ederlerken de üstelik size oy hakkı bile tanımayan bir yapıdan bahsediyoruz…Bu akla ve mantığa uygun mu?
Zaten söz konusu 5 bin euroyu da ödemedikleri iddia ediliyor. Bu durumda da trajik bir konu ortaya çıkıyor. Size kabul edilmesi için gönderilen bir teklif mektubunu kabul ettiğinizi bildirdiyseniz o halde vermiş olduğunuz sözü tutmamanıza rağmen niye onların logolarını veya isimlerinizi kullandınız diye sorulur. Bu da ne yazık ki imajımıza zarar veren bir durumdur. Bu trajik olduğu kadar aynı zamanda da evrensel hukuk nezdinde bir nevi dolandırıcılık sayılır. Ancak Avrupa’daki bu sözde birliğin de kendine göre kurumsal bir yapısı galiba yok… Yoksa böyle bir duruma uzun yıllar tepkisiz kalınmazdı diye düşünüyorum. En azından sitelerinde yer verecekleri bir duyuru ile konuyu insanlarla paylaşabilirlerdi diye düşünülebilir. Bu konuda usulsüzlük yapanların reklamlarını yapmış olacakları için belki bunu yapmak istememişlerdir diye de düşünebiliriz. Yine de böylesi bir usulsüzlük varsa bunu yüzeyselde olsa uygun bir metinle sitelerinde yayınlamaları gerekirdi diye de düşünebiliriz. Bilgilendirme amaçlı olarak yüzeyselde olsa neden herhangi bir adım atmadıkları da düşündürücüdür.
Eğer resmî olarak açık bir iletişim kanalları olsaydı, konunun ayrıntılı açıklamasını onlardan isteyecek metni kendilerine iletecektik. Bu yönde bir metin oluşturduk ve kendilerine iletmeye çalıştık. Ama resmî yazışmalar için kullanmaları gereken e-posta adreslerinin bile ne yazık ki çalışmıyor olduğunu fark ettik. Biz de merkez internet sitesinin dışında Fransa’daki temsilciliklerine konuyu ilettik. Ancak oradan da hala bir yanıt alabilmiş değiliz.
Şimdi içimizdeki özenicilere ya da bu konularda birbirlerini yiyenlere kendinize ait bir logo mu üretemediniz…Avrupa bayraklı olması mı sizin gibiler cezbetti… gibi sözler edip, bunların isimlerini anıp onların yüzlerine açık şekilde bunları iletip konuşsak ne fayda, konuşmasak ne fayda…
Niye bizi kötü temsil edip gereken şartları yerine getirmeden kendinizi kendi içinizde bile küçük düşürüyorsunuz… desek ne fayda demesek ne fayda…
Bunları veya benzerlerini demenin hiçbir faydası yok. Çünkü bu meseleleri derinlemesine incelediğinizde Avrupa’da olduğu belirtilenler dahil konuya taraf olanların hepsinin kendi çaplarında birtakım hukuka aykırı kabahatlerinin olma olasılığı yüksek bir ihtimal gibi duruyor.
En hafif tabirle bunların hepsi mesleğin etik değerlerini de çiğneyen yüz karaları diye nitelendirilebilir… Bunlar asla Türk mutfağını temsil edemezler. Uluslararası alanda ufak şahsi hesaplarla imajımızı zedeleyenlerle Türk mutfağının temsiliyetinin de uzaktan yakından alakası olamaz.
Avrupa’dakiler dahil bu yüz karalarının isimlerini açık açık paylaşsak ne olacak… Bunların utanacaklarını düşünmüyorum. Bunların rezil olma duygularının ya da düşüncelerinin de olmadığını düşünüyorum. Eğer bunların ilgili konularda her şeyden önce Türk mutfağına karşı bir sorumlulukları olsaydı; bu konu çok olumsuz bir şekilde gündeme gelmeden çok daha önce gerekenleri yapıp ardından da gerekli açıklamaları yaparlardı diye düşünüyorum.
Konuyu eldeki verilerle değerlendirdik ve düşündük… Sektördeki fısıltı gazetesinde konuşulanlar içeresinde gerçeklik payı olanları tek tek paylaşsak sadece onların reklamını yapmış olacağımızın sonucuna da vardık.
Elbette bunlarda sorumluluğu olanlar benzer olabilecek konularda sektörde asla yalnız değiller… Benzer konularda dünyada saygınlığımıza zarar veren başka neler ve kimler var siz biliyor musunuz? Hiç düşündünüz mü?
Saygınlığımıza saygınlık katan, katmak için çalışıp çabalayan kimler var biliyor musunuz?
Bunların hem sayısal hem de nitelik olarak birbirlerine oranları nedir? Hiç bunları düşündünüz mü?
Bunları da düşünmemiz gereklidir.
Geçmişten günümüze kadar saygınlığımıza zarar vermekte olanların en tanınanlarını açık şekilde isimleriyle de anlatıp yazmışımdır. Hem onlar hem de bunlar buzdağının sadece görünen kısmıdır.
Değerli Aşçıdaşlarım,
Değerli insanlar,
Değerli arkadaşlar,
Biz böylesi konuları kendi sinemizde çözemediğimiz sürece üzülerek belirtmek isterim ki saygınlığımıza fayda sağlayacak şekilde dünya genelinde Türk mutfağı olarak gerçek anlamda bir ilerleme kaydedemeyiz.
Bunları çözemediğimiz ve bu konularda insani değerler çerçevesinde mesleğin etik ve ahlaki değerleri hakkında gerektiği gibi eğitim veremediğimiz sürece; sadece gösteriş ve hamaset çerçevesi içerisinde kalmaya da devam ederiz. Bizim mesleki anlamda dünya genelinde gösterişe veya hamasete asla ihtiyacımız yoktur. Bizim hem insani hem de mesleki anlamda etik ve ahlaki konuları düşünerek çözüme kavuşturmamız ve aksayarak bütüne zarar veren tüm meseleleri mantık çerçevesinde çözmeye ihtiyacımız vardır.
Bunları çözüme kavuşturmak için çabalarken de bizdenmiş gibi gözükerek Türk mutfağına ve Türk aşçılarına zararlar verenlere karşı da net tavırlar alabilmeliyiz. Bunu yaparken bizdenmiş gibi gözükmelerine rağmen sadece şahsi menfaatlerini düşünerek Türk mutfağına zarar verenlerle aramıza gerektiği gibi bir çizgi çekmek suretiyle ilgili meseleleri ele almamız gerekmektedir.
Saygılarımla
Tolgahan Gülyiyen