TÜRK MUTFAĞI VE KÜLTÜRÜ'NÜN SINIRLARI NEREDE BAŞLAR, NEREDE BİTER?
Osmanlı mutfağı ve Türk mutfağı kesinlikle ayrı ayrı ele alınamaz. Tıpkı tarihimizde yer almış olan 16 Türk devletinin ve Selçuklu mutfak kültürünün de bir birinden ayrı şekilde ele alınamayacağı gibi. Elde olan yazılı kaynakların dayandığı noktalara kadar ve arkeolojik araştırmaların dayandığı noktalara dek, Türk kültürü ve mutfağı bir bütün olarak ele alınmalıdır. Buna tarihimizdeki 16 devlet, onların kültürleri yeme içme alışkanlıkları da dâhildir.
İşte bu yüzden biz bu mutfakları modern veya yenilikçilik adı altında bir birinden ayıramayız, bölemeyiz. Keza tarih içinde devletler de bir birinin devamıdırlar. Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı Devletinden kalan tüm borçları üstlenerek ödemesi gibi bizlerde geçmişimizde ve tarihimizde olan tüm değerlerimizden sorumluyuz. Bunlar isim değişmiş olsa da asla fark etmez. Kendi değerlerimizi asla bir kenara bırakarak günümüzde havalı gelen söylemlere, kelimelere veya başkalarının akımlarına, onların özenticiliğine asla kurban edemeyiz. Kendi mutfak kültürümüzün yozlaşmasına asla müsaade etmemeliyiz, edemeyiz.
Bu gün Türk mutfağının ürünlerini sahiplenenler çok değil daha sadece bir asır önceye kadar bizim parçamızdılar. Uluslararası alanda gözden kaçırdığımız veya görmek istemediğimiz noktalardan biri ve belki de en önemlisi bu noktadır. Bazıları söylemlerinde birçok farklı kültürün bir araya gelerek oluşturduğu zenginliğe Türk mutfağı diyor. Bizde zaman zaman bunu diyor olabiliriz. Ancak önemli bir noktayı atlıyoruz. Özellikle bu noktayı uluslararası arenada dillendirmemiz gerekmektedir. O nokta da Osmanlı imparatorluğunun ve tarihimizdeki 16 Türk devletinin yer aldığı haritalarımızdır. İşte bu haritalar bizlerin kültürlerinin sınırlarıdır. İşte o haritalar bizim mutfak kültürlerimizin bir bütünüdür. Evet bu açıdan bakıldığı vakit 400 yıl Osmanlı Devleti hakimiyetinde olan Yunanistan ,Osmanlı mutfağının bir parçasıdır. Hatta uluslararası alanda Osmanlı Devletinden kalan borçlar, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetine yükleniyorsa, yüklenmişse, bu da demektir ki: biz her anlamda olduğu gibi, Osmanlı Devletinin mutfak kültürünün parçası olan her coğrafyanın da mirasçılarıyız demektir. Uluslararası arenada bunu böyle anlatmamız bizim en doğal haklarımızdandır. O yüzden her alanda zaten kelime kökü Türkçe olan yoğurt için, güçlü bir şekilde bu bizim yoğurdumuzdur demekte en tabi hakkımızdır.
Bu 4 asırlık koca süre zarfında Yunanistan ve Türk kültürü oldukça etkileşimde bulunmuştur. Bu etkileşimde daha çok Yunanistan tarafından Türk kültürüne kayma olmuştur. Bazı noktalarda, günlük yeme-içme alışkanlıklarında Türk kültürünü benimseme durumları gerçekleşmiştir. Her ne kadar kendilerine göre uygulamalarıda söz konusu oluyor diyenler olsa da genel anlamda Türk kültürü baskındır.
Türk kültürü diğer birçok coğrafyada olduğu gibi dominant bir konumda yer almıştır. Dilleri etkilenmiştir. Örneğin Yunan dilinde birçok Türkçe kelime veya bizlere hiç yabancı olmayan kelimeler bulunmaktadır. Yoğurt bunlardan sadece biridir. Yunancaya geçmiştir. Yunanlı arkadaşlarımız Yoğurda Yunan yoğurdu derlerken dillerine giren yoğurt gibi yerleşmiş olan diğer yabancı kelimeleri görmemektedirler.
Cezayir’e bakarsanız Osmanlı, yaklaşık 313 yıl hüküm sürülmüş ancak Fransa yaklaşık 132 yıl burada kalmış ve kalırken de Fransızcayı ana dilleri gibi yerleştirmek için her adımı atmışlardır. Cezayir kendi ülkesinde Arapça konuşulmasını öven öğretmene karşı soruşturma açabiliyor. Ancak 313 yıl kalınan ülkede ne kadar Türkçe biliyorlar diye sorduğumuzda aradaki farkları ve analizleri sıralamak ayrı bir makale konusu olacaktır. Tabi ki bu sosyal açıdan olduğu kadar mutfak kültürü açısından da ele alındığında çok farklı sonuçlar ortaya çıkacaktır. İşin özü gittiğimiz coğrafyalarda kültürümüzden değerler bırakmışız. Ancak bunları yaparkende her zaman gönül bağları ve köprüler kurarak yapmışız. İşte o yüzden mutfak kültürümüz uzun zamanlar boyunca bulunduğumuz tüm coğrafyaları kapsamaktadır.
Bazı konuları ele almamız gereken çok ince ayrıntılı noktalar vardır. Mutfak kültürümüze bakarken tarihe ve kültür tarihimize de kesinlikle bakmamız gerekmektedir. Burada anlatmaya çalıştığım gibi, bu ince ama bariz ayrıntıları görerek kendimizin kim olduğunu hatırlayarak bazı şeyleri uluslararası alanda da kendi mutfak kültürümüz için savunmalıyız.
Türk mutfağı bir bütündür ve buna tarihte kurulmuş 16 devletin hüküm sürdüğü tüm coğrafyalar da dâhildir. Tüm bu coğrafyalarda kültürümüzden izler vardır. Tüm bu coğrafyalarda kendi kültürümüzü koruyarak, asla yozlaşmadan oradaki farklı insanlara bizlerde bir şeyler göstererek öğretmişiz, aynı şekilde yine bizlerde oradaki insanlardan ve kültürlerinden kendimize bir şeyler katmışız.
Bizler baklava, künefe veya kadayıfın daha çok Arap olduğunu veya Araplardan geldiğini yerine göre kabul edebiliyorken, Yunanlılar baklava bizimdir diyorlar. Ancak baklavayı Dünya'da Türkiye'den daha iyi yapan hiç bir yer yoktur. Değil Arap arkadaşlarımızın baklavası hiç kimsenin baklavası ile kıyas dahi kabul etmeyiz. İmambayıldı Yunan mutfağında olmazsa olmazlar arasındadır. Ancak imam kimin kültüründe vardır... İşte Bizler bazı gerçekleri olduğu gibi kabullenebiliyorken, mutfak ürünlerimize sahip çıkanlar ve bunlara dolaylı ya da dolaysız olarak destek verenler tüm bunları görmezden gelmektedirler. Ya da biz gerektiği gibi uluslararası alanda bunları ifade edememekteyiz.
İşte bu yüzden gelecek nesillerimizin tüm bunları çok iyi idrak ederek anlaması, hem yurt içinde hem de uluslararası alanda çekinmeden her platformda dile getirmesi gerekmektedir.
Evet, benim bu gün şuan ki önceliğim her ne kadar tüm bunları ilk olarak bize yani kendimize anlatmak gibi görünüyor olsa da, aslında yıllardır yabancılara da her platformda anlattım, anlatmaktayım. Elbette bu çalışmalarımı tüm Dünya'ya anlatmak adına gerek yazılı, gerekse görsel anlamda projelerim var. Bunlar üzerine yıllardır analiz, gözlem, araştırma ve çalışma yapmaktayım. Mutlaka zamanı geldiğinde onları da ön plana çıkartmaya başlayacağım. Ancak bu günden sonra bu çalışmaları yapmak benim görevim olduğu kadar, bu davayı kendi davası gibi gören, bu fikirleri, bu satırları okuyan ve aynı fikirde olarak hak veren herkesin de görevi olacaktır. Bunu sakın unutmayınız. Tam da o yüzden bu gün, bu tür çalışmalarda bulunmak için yarışmamız gerekmektedir. Bu tür çalışmalarda bulunan ve bulunmak isteyen herkesi tüm Dünya’da desteklemekten Türk mutfağı adına onur ve gurur duyacağız.
Saygılarım ile
Tolgahan Gülyiyen
MUTFAK KÜLTÜRÜMÜZÜN SINIRLARI NERELERİ KAPSAR