Sayın Tolgahan Gülyiyen'in sosyal medya hesabından 7 Ekim 2019 tarihinde paylaştığı bir yazısıdır. (TMDH ARŞİV BİRİMİ)
BİR TARAFTA ÇOK BÜYÜK SIKINTILAR ÇEKEREK MİLLETLERİN KADERİNDE ÖNEMLİ ROL OYNAYANLAR, DİĞER TARAFTA İSE...
Bir tarafta çok büyük sıkıntılar çekerek milletlerin kaderlerinde çok önemli rol oynamış liderlere bakıyorum. Hayatlarını okuyorum, hatta neler yaşadıklarını yaşarcasına okuyorum.
Sonra Avrupa’daki işi yemek yapmak olan bazılarının üzerindeki bu kadar aksesuarı görünce beni bir kahkaha alıyor. Çok özür dileyerek söylüyorum ama kendimi inanın tutamıyorum. Acaba okumaktan, düşünmekten ve sorgulamaktan mı oluyor, yan etkileri mi çözemedim. Bu kadar aksesuar Mareşal’de yok be hocam siz ne kurtardınız diyecek olsam ne diye cevap verecekler gerçekten merak ediyorum. Bizimkilerin bir kısmı da işte bunlara özeniyor, özentilik yapıyor, ne yaparsın... İnsan gerçekten de okudukça, gezip dolaştıkça, dünyayı gördükçe mütevazi oluyor. Tıpkı gerçekten dünya mutfak sektöründeki önemli şefler gibi. Onları bazıları gibi etkinlikten etkinliğe koşarken asla göremezsiniz.
Bir Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bakıyorum. Ülküleri için yaşayıp, çalışmış… Milletim özgür ve kendi gibi olmayacaksa yok olsun daha iyi demiş. Sonrasında çalışma arkadaşlarıyla beraber azim ve kararlılıkla verdiği mücadeleler sonucu tüm imkânsız şartlar altında “Mareşal” olmuş. Yakasında tek yıldızı, göğsünde tek madalyası… Apoletiniz nasıl olsun paşam diyen askere “Apolete gerek yok” demiş. Nasıl olur paşam?... Diye şaşkın bir soruya “Olur çocuk olur…” diye cevap vermiş. Niye? Çünkü o ve onun gibi düşünenler kendilerini aksesuar ile ispatlayanlardan değillerdir. İşte o yüzden apoletsizde olsa o Mareşal olur. O, ülke kurtarmış. Hangi renkten olursanız olun bugün hala kutsal bildiklerinizi 7 düvele teslim etmemiş.
Birde bu resimdeki yılbaşı ağcı süslemesi gibi boynuna taktığı tasmada çeşitli aksesuarları olan adama bakıyorum. Şimdi bu sadece aşçı-şef diyecek olsam “mesleğimizi küçümsüyor” diye bir taraflara çekmek isteyecekleriniz olur. Bu “Mareşal” desem ülke kurtarmış, savaş kazanmış generallere haksızlık olur. Çünkü onlarda bile bu kadar aksesuar bulunmaz. Ey Türk aşçıları-şefleri biliyorum siz bunun özentisi değilsiniz. O yüzden sizi ayırt ediyorum. Ey Türk şefi ya da aşçısı oldukları iddiasında bulunan özenti zatlar; sizin boynunuza geçirilen o taktıklarınız ya da örnek aldıklarınız bizim kültürümüzdür diyecek olsanız, buna kendinizi dahi inandıramazsınız. Yine de Türk kültürüdür diye kendinizi savunmaya kalkacak olsanız da bizim kadim kültürümüzde böyle bir şey kesinlikle yoktur.
Bunların kimin ve neyin kültüründe olduğunu sizler zaten çok iyi bilirsiniz. Bizde olmayanı bizimmiş gibi etrafa caka satmak için kullananlar ve gelecek nesillere özentilik aşılayanlar bize Türk mutfağını savunuyoruz diyemezler. Buna sözde en milliyetçi geçinen ve üniversitedeki ofislerinde kurt kafası bulunduranlarda dahil... Onlar sözde milliyetçi geçinip üniversitelerde bu mesleği gelecekte yapacak olan öğrencileri yetiştiriyorlar ancak aynı bu özentiler gibi giyinmekten de geri durmuyorlar. Bunlar sözde Türk mutfağının akademisyenleri veya kendilerine akademisyen şef diyenler. Bazıları Osmanlı mutfağı üzerine sözde kitap yazmışlar. Yazsalar ne fayda bizi biz gibi anlatmayan zaten bizden değil.
Bazı federasyon müdürlerinin adamları ve şişirmeleri...İstedikleri kadar üniversitedeki ofislerinde kurt kafası bulundursunlar. Her şeyden önce şuur sahibi olmaları gerekir. Bunların özgeçmişlerinde iş tecrübesinden çok etkinlik katılımı bulursunuz, ancak 2-3 yıllık iş tecrübeleriyle kendileri akademisyen unvanları yanına şef yazdırtıyorlar. Birilerinin adamı olunca bunlar elbette basit... Kimse de demiyor ki stajları toplasan 2-3 yıllık iş tecrübesi ile nasıl şef oldunuz…? Böyle özgeçmişleri yurt dışında okumazlar bile… Ancak birilerinin adamı olarak Türkiye’de itibar görürler.
Evet bunlarda yazıp çizdiklerimizden nasipleneceklerdir. Eğer ağızlarına Türk mutfağını, Osmanlı mutfağını almaya kalkıyorlarsa ve buradan ekmek yemeye çalışıyorlarsa bizim değerlerimizi ve üniformalarımızı kirletmeye asla hakları yoktur. Hele 2-3 yıllık iş tecrübesiyle bazılarının kalıplarına bol gelen unvanlar hakları dahi değildir. Madem tüy sıklet oldukları konularda ağır sıklet minderinde güreşmek isterler o halde eğer bir gün onları da er meydanına çağırırsak kendilerine yol veren federasyon müdürü-müdürleri gibi meydandan kaçmamalarını umarız.
Türk mutfağının temsiline soyunarak kişisel çıkarları neredeyse oraya yanaşıp bizim olanı madem kirletmeye çalışırlar; o zaman önce bizden bazı konularda nasiplenecekler sonra boyunlarına başkalarının geçirdikleriyle beraber istedikleri yere hizmet etmeye yine devam edecekler. Bizim buna zaten itirazımız yok. Aksine herkes istediği tasmayı istediği şekilde boynuna geçirebilir ve istediği her yerden kendine çıkar sağlayabilir. Biz buna zaten itiraz etmiyoruz. Bizim itirazımız Türk-Osmanlı mutfağı kültüründe ve şeflerinde olmayan böylesi aksesuarların sanki bizim mutfağımızın bir parçasıymış gibi bu şahıslarca gelecek nesillere özendirilmesinedir. Bunları savunmak tüm dünyada saygı görmeyi hak eden en doğal hakkımızdır. Kimse bizi bu hakkımızı savunmaktan asla alıkoymaya kalkamaz. Çünkü bu bizim herkes tarafından yüksek saygı duyulması gereken kültürümüze kendi içimizdekilerce olan saldırıya olan tepkimizi ifade eder. Sapla saman her zaman ayrılmalıdır.
Şimdi bu yazıyı alıp bu kişilere yollayacak olanlar hadi iş başına. Ulak olarak sizi boşuna yamacımızda tutmuyoruz. Bizden de onlara lütfen selam söyleyiniz. Varsa bu konulara itirazları mertçe karşımıza çıkıp söylesinler. Yoksa biz onların isimlerini yazıp yazmamaya gerek olup olmadığının kadarını verene dek oldukları yerde olmaya devam etsinler.
Tolgahan Gülyiyen