SUS ! KAPATIVER GÖZLERİNİ DEME...!

"Efendiler! Biz onlar daha doğmamışken bu mesleği yapanların vicdanlarıyız ve sesleriyiz. Biz gerçek manada Türk mutfağı demiş ve benliklerini Türk mutfağına armağan etmişlerin yanından geliyoruz. Biz asırlar boyu mutfakta doğup büyüyenlerin soyundan geliyoruz."

 

Bir gün işverenle beraber mutfağa birisi gelir. Gelen kişi işverene “ben şöyle şefim, ben böyle şefim, ben en kral adana yapar, şişe saplarım” demiş.  Tabi ABD’de işletme sahibi olan bu söz konusu işverenin havalı şişirme özgeçmişlere ‘çöp’ muamelesi yaptığını söylememde fayda var. Kendisinin bu konulara olan bakışı; işletmeye iş olarak, yemek olarak, tat olarak ve katma değer olarak ne kattığınız ile alakalıdır. O yüzden önüne bizim bazı özentilerin şişirme özgeçmişlerindeki iş tecrübelerinden fazla olan etkinlik katılımları ve sözde başarı sertifikaları ile dolu bir özgeçmiş koyan olursa çöp muamelesi yapıp, direk çöpe atıyordu.

Neyse bu işveren söz konusu kişiyi mutfağa sokar. Önüne yapılmış hazır Adana etini ve Adana şişini koyar. Hadi sapla bakalım, görelim seni bir der. Adam Adana etini bir eline, şişini de diğer eline alır. Saplamaya çalışır ama bir türlü beceremez. Sonra işveren adını Ertuğrul koyduğumuz İspanyol-Meksika asıllı Türk mutfağı ustasını yanına çağırır. Ertuğrul Adana’yı şişe muntazam olarak kısa süre içinde saplar. İşveren, iddialı olarak "kral Adana yaparım" diyen kişiye doğru döner ve ona demediğini bırakmaz. Onu mutfağın ortasında yerin dibine geçirir. O gün orada ona söylediklerini ve onu nasıl aşağılayarak mutfağın ortasında yerin dibine geçirdiğini hiç unutmam. Burada uygun olarak yazılabilecek en ağır ifadesi bana göre şuydu: “Bu adam yabancı İspanyol ama sen kendi memleketinin mutfağında en iyisini yaparım diyerek iddia ettiğin bir şeyi yapamadın.”

İşveren haklı mı? Evet, bence haklıdır. İşverenin tepkisi haklı mı? Kimilerine göre göreceli olarak değişir veya tartışılır. Aşırı diyenler olabilir. Ancak şurası gerçek ki bu meslekte yalan söyleyerek ustalık iddiasında bulunanlara yapılacak en güzel cevap bu olsa gerek diye düşünüyorum. Hatta sadece bu meslekle ilgili değil, genel anlamda da böyle olmalı kanaatindeyim. Yani insanların haksız yere haklarına girenlere ve ehil olmadıkları konularda ehilmiş, eğitimliymiş gibi davrananlara hiçbir konuda müsemma gösterilmemeli ve söz esirgenmemeli. O yüzden zaman zaman alanlarında ehil olmayanlara karşı olan tepkimiz birilerine alışılmamışın dışında geliyor olabilir. Ancak hak edene hak ettiği gibi davranmazsanız bu onları cesaretli cahiller yapar. Kendi alanlarında yaptıklarıyla ilgili hiçbir tecrübeleri-eğitimleri olmamasına rağmen ilgili konularda cesaret bulan cahiller kendilerini o konuda ehil görmeye başlarlar. İlgili konuda ehil olduğunu sananlar geçmişten günümüze kadar olduğu gibi Türk mutfağına her anlamda en büyük zararları verirler.

Bizlerin bazı şeyleri sorması en doğal hakkımızdır. Biz Türk mutfağına verilen zararları istikbalimiz olan gençlerimiz adına da bazılarına sorduk ve soruyoruz. Bende bir gün geleceğimiz olan gençlerimizin bize “neden yıllarca fırsatınız varken Türk mutfağına bazı şeyleri kazandırmadınız, neden bazı şeylere tepkinizi vermediniz ve ülke mutfağımızı geride bıraktınız” gibi sorulara bir gün muhatap olmamak için çalışıyorum. Eğer bir gün tek bir gencimiz bana bu tarz ardı gelen soruları yöneltirse; işte o gün ben ne yaparım, ne cevap veririm diyorum. Bu sorumluluk bilinciyle çalışmaya gayret ve özen gösteriyorum.

Ancak bizim bu günlerde ilgili tüm konular hakkında yerinde bir takım sorular sorduğumuz kişilerin veya tüzel kişiliklerin verebilecekleri bir cevapları olmadığını da iyi biliyoruz. Çünkü onlar kendi değimleriyle çağı takip edemediler, geride kaldılar ve çoğu konularda Türk mutfağını değil  kişisel menfaatlerini gözettiler.

Değerli arkadaşlarım;

Bizi bazıları kendilerince yeni nesil şef-şefler sanıyorlar ve kendi aralarında öyle adlandırma gafletinde bulunuyorlar.

Efendiler! Biz onlar daha doğmamışken bu mesleği yapanların vicdanlarıyız ve sesleriyiz. Biz gerçek manada Türk mutfağı demiş ve benliklerini Türk mutfağına armağan etmişlerin yanından geliyoruz. Biz onlarla büyümüşüz ve hep onları örnek almışız. Bu manada bizi birileri daha bu mesleğe yeni başlamış, eline yeni bıçak almış yeni nesil yabancı mutfak özentisi yetmelerle asla karıştırmaya kalkmasın. Biz birilerinin ağızlarının içine düşen ve bu meslekte haksız olarak ön plana çıkarttıkları özentilere, bazı yeni yetmelere asla benzemeyiz. Ben bana nerede doğdun diye sorduklarında mutfakta doğdum diyenim. Biz asırlar boyu mutfakta doğup büyüyenlerin soyundan ve yanlarından geliyoruz. Bazı gafiller daha bizim neyi temsil ettiğimizin farkında bile değiller.

İşte bu yüzden bazı zararlılara olan yaklaşımlarınız hak ettikleri gibi olmak zorundadır. Geçmişte gerek cennet mekân rahmetli Aydın Yılmaz Ustamızın, gerekse cennet mekân rahmetli şehit Zeki Gülyiyen ustamızın sektördeki bazı zararlılara olan yaklaşımlarını bizler devam ettirmeye kalkar isek bu gafiller hadleri olmayan konularda kendilerini ehil sanırlar. Ehil ve eğitimli olmayanlara yaklaşımımız ve söylemlerimiz gerektiği gibi onların hak ettikleri cehaletlerine uygun tarzda olmalıdır. Kısacası herkese hak ettiği gibi davranmak zorundayız.

Hasta yıllarca tedavi bekler. Ancak yıllarca ben doktorum diyenler hastayı tedavi edebilmek bir kenara dursun hastaya başkaca dertler katmıştırlar. Hastaya yıllarca ilaç satabilmek için hastayı iyi etmek dahi istemezler. Kimileri “doktoruz” derler. En iyi tedaviyi biz uygularız derler. Ancak ne diplomaları vardır, ne tedavi uygulayabilecek durumları nede reçete yazabilecek tecrübe ve eğitimleri... Bu konularda da kendilerini asla geliştirmemiştirler. Buna rağmen toplum nezdinde doktor koltuğu ve itibarı menfaatlerini fazlasıyla karşılar. Yanlış tedaviler uygulayarak sahtekâr olarak itibar kazanırlar, şöhret elde ederler. Şimdi böylesi cehalete hak ettiğini vermek yanlış diyeceklerse bu daha büyük bir cehalet olur.

İnsanları kandırıp yıllarca tedavi bekleyen hastayı iyileştirmek bir kenara kişisel menfaatler için daha da hasta ederek mağdur edenlere lafımızı esirgersek adaleti incitiriz ve yaptığımız mesleğe ihanet etmiş oluruz.

En kral Adana’yı şişe ben saplarım diyen adam mutfağın ortasında bunu yapamadığında onu eğer yerin dibine geçirip ibreti âlem olsun diye teşhir etmiyorsanız; o mesleğe de ihanet ediyorsunuz demektir. O yüzden haklı olana hakkını teslim etmeli, insanları hak etmedikleri yerlere gelebilmek için kandırmış olanlara veya kandıranlara asla yumuşak davranılmamalı.

“Kimi iyi bir dost olduğumu söyler, kimi ise soğuk ve mesafelidir der. Aslında beni anlatırken herkes, hak ettiği resmî çizer.” Goethe

“Kapıyı hep açık bulacaklarından o kadar eminlerdi ki, bende kapıyı çarpmadım. Yavaşça kapattım. Geldiklerinde sürpriz olsun.” Anonim

 Ben bir işte ustayım diyen adam eğer ustalığını yerinde gösteremiyorsa, bu durumda onun gibi yaparak insanları kandıracak ustalar yetiştirilmesini mümkün olduğunca önleyebilmek için hak edene hak ettiğini vermek gerekir. Bunu gören herkes de başka alanlarda gösteri peşinde koşarak kolaya kaçmaz. Gerçek manada kendisini mesleği ile ilgili her alanda yetiştirebilmek için emek harcar, ter döker, çalışır ve çabalar. Bizler kendi özünü, mutfak kültürünü çok iyi bilen, kendi alanlarında gerçek manada ehil ustaların ön planda tutulmasını istiyoruz. Türk mutfağına kadim değerlerimize göre yön veren fikirleri hep birlikte dile getirmenin oldukça mühim olduğu kanatindeyiz.

Ancak örneklerin farklı olabileceği bu gibi konulara müsemma gösterenler, ses çıkartmayıp tepki vermeyenler her meslekte olacağı gibi bu mesleğe de en büyük ihaneti yapanlar olurlar. Çünkü haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. O yüzden Türk mutfağının istikbali için bazı şeyleri gerektiği gibi ele almalıyız. Mesleğimiz ile ilgili olarak hak edene hak ettiği gibi davranmak en önemli kaidelerimizden olmalıdır.  

Saygılarımla

Aşçıbaşı Aydın Zeki Yılmaz Tolgahan Gülyiyen

logo-tolgahan.jpg

logologo3wtca1logo tolgahanzg logo