Türk mutfağı için çalıştıklarını söylüyorlar,
İslam ülkeleri mutfakları için çalıştıklarını söylüyorlar.
Aslında tam olarak ne için çalıştıklarını kendileri de bilmiyor. Güya çalıştıklarını söylüyorlar...
Anlaşılan o ki kişisel bir duruşu ve karakteri bulunmayanlar işlerine gelen, kişisel çıkarlarına uyan herşey ve herkes için çalışabiliyorlar.
Mutfak sanatlarına katamadıkları katma değeri ve prestiji dini istismar ederek katmaya çalışıyorlar. Ancak kendileri ile çelişiyorlar.
İsrafa karşı olduklarını söylüyorlar ancak her türlü israfa yol açan rekor denemelerine adlarını yazdırmak için bir birleriyle yarışıyorlar.
Bu denemelerden önce çok meraklı oldukları şovlarını yaptıktan sonra oluşan israf ve görüntülerde neden ise resim çektirmeye pek merak duymuyorlar.
Bu konuyu gündeme getirenlere ise başka yollardan tepki göstermeye çalışıyorlar.
Dünya’da belki de başka ülkelerde asla bulunmayan gösteriş merakı, ilçe nüfusunu aşan rekor denemeleri;
Türk mutfağına küresel anlamda ne katmıştır konusunun tarafsız olarak en basit cevabı kesinlikle kocaman bir Hiçtir.
Tüm ilçeyi bir noktaya toplayamayacağımıza göre oluşan israf birilerinin birkaç dakikalık reklamları için haber değeri dışında gençlerimize ve Türk mutfağının istikbaline hiçbir şey katmamıştır.
Çoğu zaman nüfusunu İstanbul şehri ile kıyasladığımız Yunanistan’ın;
Dünya’da ve dahi kendi ülkemiz içindeki bazı insanlara bile sahip olduğumuz ürünlerimizi Yunan olarak kabul ettirmiş olmasının nedenleri arasında bizimkilerin yaptığı gibi rekor ya da gösteriş denemeleri bulmamız asla mümkün değildir.
Peki nasıl oluyor da Dünya’da rağbet gören ve prestij sahibi olan dünya mutfaklarının önde gelen şefleri ya da toplulukları böylesi organizasyonlar yapmadan kendilerini dünyaya kabul ettirtiyorlar?
Demek ki bazı şeyleri anlayabilmek için bazılarının kişisel gösterişlerine ve çıkarlarına malzeme ettikleri kurumlarla oluşturdukları israfa dayalı organizasyonlardan ya da yarışmalardan çok daha başka şeylere ihtiyaç var. Tüm bu israfları yaparlarken İslam dinini ve helal mutfağı istismar etmeleri de ayrıca bir konu.
Bazı şeylerin geçmişten günümüze kadar yüzeysel bir şekilde güya savunucusu olanlar aslında Türk mutfağı için değil, kişisel çıkarlarına uygun olan her şey için çalışmıştırlar.
Bulundukları konumları bazı konuları istismar ederek kişisel çıkarları içinkullanmasını ve bu şekilde keselerini doldurmasını iyi bilmişlerdir.
Hatta dolaylı olarak Türk mutfağının yurt içinde yozlaşmasına, uluslararası alanda ise atıl bir şekilde kalmasına sebep olmuşlardır.
Türk mutfağı dahi diyemeyenler, İslam ve helal mutfağı kavramları üzerinden bazı kitlelerin dini duygularını istismar etmede gösterdikleri gayretleri keşke yurt içinde Türk mutfağı içinde gösterebilseydi.
Eğer bu gayretleri gösterebilecek kabiliyette bir tarihi bilgileri ya da en azından araştırmaları olsaydı; İslam mutfağının, Türk mutfağının ve Osmanlı mutfağının birbiriyle bütünleşmiş ayrılmaz değerler olduğunun farkına varabilirlerdi.
Ancak Türk mutfağına güya hizmet ettiğini söyleyenlerin Türk mutfağı demekte çoğu zaman zorlanarak dini isitismar eden tutumları göz önüne alındığında aslında Türk mutfağının dolaylı olarak yozlaşmasına hizmet ettikleri anlaşılmaktadır.
Her kim ki bu değerleri farklı başlıklar altında birbirinden ayrı bir şekilde birbiriyle çelişecek tarzda irdelemeye çalışıyorsa ya da birisini anıp bir diğerini anmaktan yüksünüyorsa; biliniz ki Türk tarihini ayırmaya çalışanlar gibi, kültür değerlerimizi değersizleştirmek için başka değerlerle kıyaslayanlar gibi mesleğimizle ilgili olarak meslektaşlarımız arasında topluma nifak sokmaya çabalıyordur.
Maalesef uzun yıllardır birçok meslektaşımız kişisel çıkar gözetmeksizin Türk mutfağına prestij katabilmek için çaba göstermemiştir.
Aksine Dünya’da prestij sahibi olan mutfaklar için çalışmayı çeşitli nedenlerden ötürü yeğlemişlerdir.
Bunlar meslek hayatlarının sonuna kadar yerine göre de bu şekilde kişisel çıkarları doğrultusunda neye hizmet ettiklerini aslında pek düşünmeden çalışmaya devam edeceklerdir.
Türk mutfağı iddiasıyla ortaya çıkanlar savunduklarını iddia ettikleri değerlerimize katma değer katmadan önce bu değerlerimizi yozlaştıran asıl konulara bütün meslek hayatları boyunca gafil kalmışlardır.
İslam coğrafyalarında helal mutfağı ile öne çıkmaya çalışıyorlar.
Müslüman mahallesinde salyangoz satanları ve kültürümüzü yozlaştıranları dert edecek kadar düşünceleri ise hiç yok.
Aksine birçoğu doğrudan ya da dolaylı olarak bir takım şeylere göz yumuyorlar.
Bırakın bunlara karşı önlemler almayı ya da organizasyonlar oluşturmayı, tüm bu konularda söz söylemeye ya da bazı konuları gündeme getirerek sektörü ve sektörün geleceği olan gençlerimizi bilinçlendirecek cesaretleri dahi yok.
Bu konularda cesaretleri olmayanların mutfak kültürümüzü yozlaştıranların etkilerini azaltmak ve zamanla bu etkileri sıfıra indirgemek için irade gösterebilecek bir duruşları ise hiç yok.
Ancak aynı kişilerin bir kısmı ise Müslümanlar içinde helal mutfak ile, İslam mutfağı ile mutfak sanatları alanında bu konularda gerçekten etkili ve samimi bir projeleri varmış gibi davranıyorlar.
Lakin bana göre sadece bu konular üzerinden sektörde Müslüman mahallesinde din istismarı yapıyorlar.
Ne zaman ki asıl cesaret edemedikleri konularda cesaret sahibi olabilirler belki o zaman küresel anlamda bekledikleri saygıyı elde edebilirler.
Ancak bu konularda cesaret sahibi olabilmeleri için öncelikle kişisel çıkarlarını düşünmeden gerçek manada Türk mutfağı diyebilmeleri gerekecektir.
Buda bu kişilerin göze alamayacağı bazı riskleri doğuracağından kendilerinin böylesi riskleri alacak güçlü iradeye ve karaktere sahip olabilmiş olmaları zorunluluğunu doğuracaktır.
Bu güçlü irade ve karaktere sahip olmak ise; söz konusu kişiler açısından yıllardır olduğu gibi imkânsız gözükmektedir. İşte bu yüzden tüm umudumuz her alanda kendini geliştirecek gençliktedir.
Ancak Türk mutfağı sözünü her alanda kullanamadıkları ya da oldukça az kullandıkları aşikardır. Ancak Türkler yıllardır İslam'ın sancaktarlığını ve halifeliğini yapmış bir kültürün mirasçıları konumundadırlar. Nitekim avrupada İslam müslüman Türk olarak algılanır, Türkte islam ve müslüman olarak anlam bulur.
Orta doğuda bazılarına yaranmak için bazı istismarcıların içinde bulundukları gaflet Türk mutfağı için değil tamamen kişisel çıkarlar ve emelleri uğrunadır.
Bazıları helal mutfağına küresel anlamda saygı duyulmadığından yakınıyorlar ve güya saygı duyulması için uğraştıklarını söylüyorlar.
Başkalarından saygı duyulmasını beklemek yerine önce kendimiz kendi değerlerimize gerçekten inanarak saygı duymamızı sağlayacak bir karaktere sahip olup olmadığımızı sorgulamalıyız.
Gereken şekilde kişisel egolardan arınmış olarak birlik olmasını bile on yıllardır becerebilecek bir karaktere sahip olamayanların zayıflık içindeki beklentileri balığın ağaca çıkmasını beklemek gibi bir beklentidir.
Bunlar göldeki balığın denizden çıkıp ağaca tırmanmasını yıllardır bekliyorlar.
Türk mutfağına en çok zarar verenler onun için birlik olmasını beceremeyenlerdir.
Gelecek nesillere kötü örnek olanlardan öğrenecek pek bir şey olmadığı hakikattir.
Öyle ki bunlar kendi ustalarını bile unutan, kasıtlı olarak unutturmak isteyenlerdir.
Bunun en büyük nedeni ise kişisel egolarıyla haketmedikleri halde hep en önde olmak istemiş olmalarıdır.
Ancak bir Fransız mutfağına baktığınızda yıllardır kendi değerlerini ve kendi ustalarına olan saygılarını onları her yıl dünya çapında anarak gösteriyorlar.
Nitekim bizimkiler içinde ise bunları sanki kendi değerleriymiş gibi alarak kendi çaplarında özenti olarak birilerine yaranmak için paylaşanlar bile var.
Ancak kendi ustalarını ise çoktan unutmuşlardı.
Sözüm ona bir bekleyiş içinde olanlara itafen söylemek istediğim şudur; yıllardır olduğu gibi beklemeye devam ediniz ve zamanı gelince emekli olup köşenize çekilmeyi olsun biliniz...
Eğer bizler bazı konularda öz eleştiri yapabilecek olgunlukta bir karaktere sahip olabilseydik belki o zaman başkalarından bize ve kültürümüzün parçası olan değerlerimize saygı duymalarını beklemezdik.
Eğer beklemeye alışmış olanların kendilerine saygıları olsaydı, bazı şeyleri beklemelerine hiç gerek kalmazdı.
Belki de beklenti içinde bulundukları kişiler bir şekilde kendiliğinden size küresel anlamda zaten saygı duyarlardı.
Ancak bizlere örnek olduğunu zannedenler birbirlerini Türk mutfağına laf ile maal etmişlerdir.
Bazılarının geldikleri konum, bulundukları mevki, güya kazandıkları başarılar ve dünyalıklar şikeli ve şaibelidir.
Birbirlerine anlaşmalı olarak ödüller verenlerin bırakın öz eleştiri yapmayı normal eleştiriler yapanlara dahi ekmekleri ile oynayarak cevap verebilecek karakterleri vardır.
Bunlar geçmişte birçok meslektaşımızın ekmeği ile bir şekilde oynamışlar ve haklarını gasp etmişlerdir.
Böyleleri ve bunların kirli zihniyetleri istikbalde Türk mutfağının tarihinde kara bir leke olarak isimleriyle beraber geçecektir.
Zihniyet olarak doğunun batısına, batının ise doğusuna geçememiş, belirli bir dünya görüşü olmayanların, kendilerine göre anladıkları saygı farklılıklar üzerine değil sadece kendileri gibi olanlar üzerine kurulmuş olan bir saygı anlayışıdır.
Bu yüzden aslında her türlü yobaz ve bağnaz düşünceleri kendileri gibi olanlarca değer ya da saygı görür. Çünkü bu kişiler kendilerine ve değerlerine olan saygıları kadar yurt dışında başkaları tarafından saygıya değer bulunuyorlar ya da bulunmuyorlar.
Kendi değerlerini bir kenara atarak başkalarına özenenlerin başka toplumlarca saygı beklemesi ne kadar da beyhude bir anlayıştır.
Kendi aralarında bir birlerine ve kendi değerlerine dahi saygıları belirli düzeylerde olanların, yabancılar söz konusu olduğunda büyük değişkenlik gösteren saygı ve özenti anlayışları her zaman sorgulanmalıdır.
İşin içinde menfaat olunca birçoğunun değeri dünyalık menfaatleri olmaktadır.
Bazılarının Dünya'da helal ürün ve helal mutfağa saygı duyulup duyulmadığına dair olmayan bilgisiyle edindiği fikirlerde ancak belirli bir kısır döngü çerçevesinde olabilirdi.
Helal mutfağa ya da her hangi bir şeye küresel manada değer katmak isteyenlerin öncellikle küresel manada bir dünya görüşü olması gerekir.
Bazı şeylere mesleğimizle ilgili değer katmanız için mutfak sanatları alanında da kişisel çıkarlardan, ayrılıkçı,dışlayan tüm zihniyetlerden, bağnaz ve yobaz düşüncelerden evvela kurtulup arınmanız icap eder.
Başkaları size kesinlikle sizin kendinize duyduğunuz saygıdan daha fazla saygı duymaz.
Söz konusu saygıyı "hakkımızdır" diyerek bekleyenlerin önce kendilerine bakmaları ve bazı konularda evvela kendilerine çeki düzen vermeleri gerekir.
Bunu yapabilmek onca yaşlarına rağmen bu konuları hiç düşünemeyenler için elbette kolay değildir.
Yedisinde ne ise yetmişinde de odur sözünden yola çıkarak düşündüğümüzde bunu anlamamız gerekir.
Bu yüzden bu kişilerden böyle bir düşünce beklemenin kesinlikle yersiz ve zaman kaybı olduğu kanaatindeyim.
Savundukları değerler için saygı bekleyenlerin kendi değerlerine gerçek manada olumlu ya da olumsuz her şart altında tüm zorluklara rağmen ne kadar sahip çıkıp, çıkamadıklarına bakmaları gerekir.
Özellikle Müslüman nüfusun az olduğu ülkelere sık gidip gelenlerin ya da buralarda yaşayan kendi insanımızın durumuna bir göz atmak helal mutfağa bazılarının iddia ettiği gibi küresel anlamda değer katabilmek için gerekli olacaktır.
Bizler helal konusunda öz eleştiri yapacak olursak; çok azımız hariç bu konuda gerçek anlamda hiçte bir arayış içinde olmadığımız gerçeğine ulaşırız.
Kosher mutfağı ile helal mutfağını kıyaslayarak koshere olan benzer saygı beklediklerini söyleyenlerin helal mutfağını kendilerine göre konumlandırdıkları aşikardır. Bu yüzden helal mutfağını gördükleri konum, "saygı duymuyorlar" diyerek şikayet ettikleri konu sadece kendi konumlandırdıkları bakış açılarına göre doğan kendilerine göre olan bir konumdur.
Helal mutfağı sanki kendilerine ait bir obje gibi görüp, ellerinde saygıyı ölçtükleri bir alet ile bunun saygı duyulup duyulmadığını kesin bir şekilde ölçmüş gibi konuşanlar; helal mutfağının kendisine uygun şartlar altında yapılan her yerde bir kıyaslamaya maruz bırakılmaksızın yüksek saygı gördüğünden de ayrıca emin olabilirler.
Ancak helal ya da kosher mutfakları hakkında sadece Müslüman ülkelerde bilgi sahibi olanların bilmesi ve öğrenmesi gereken bazı küresel konular vardır.
Bu konularda bazı şeylerin içinde bulunup bilgi edinmeden fikir edinilmemesi gerekliliği kavramı etrafında şekillenen konulardır.
Örneğin helal konusunda yüksek hassasiyeti bulunan Müslümanlar, helal ürünü bulamadıklarında kosher ürününü tercih edebilmektedir.
Aynı şekilde Yahudilerde Müslümanlar gibi kosher ürünü bulamadıklarında helal ürünü tercih edebilmektedir.
Tamamen helal üretim yapan restoranlarda bulunmadığım için aşağıda vereceğim örnek kosher üretimi yapan bir mutfağa ait olacaktır.
Henüz 21 yaşımda olduğum dönemde Amerika Hilton otelinde çalışıyorum.
Dünya’daki her Hilton’da olmayan ya da eşine az rastlanan bir mutfak vardı.
Buraya kosher mutfağı diyorlardı. Burada istek üzerine üretim oluyordu.
Yani eğer talep olursa kosher’e uygun menüler yapılıyor ve yemekler pişiriliyordu.
İşte o günlerden birinde ekip olarak bu mutfakta çalıştığımız bir gündü.
Mutfağı açan ve içeriye ilk olarak giren Yahudilerin din adamı bir hahamdı.
Tabi ki üzerindeki kendisine özgü dini elbisesi ve sakalı etrafta bulunanlarca yadırganmıyordu.
Kafaların içerisindekini bilemeyeceğim için en azından benim etraftan algıladığım tespit buydu.
Haham yemeğin pişirilmesinin en başından en sonuna kadar mutfakta durdu.
Pişen yemeği karıştırdığım sıralarda yanımdan geçerken kendisinin yemek için dualar okuduğunu duyuyordum.
Zaman zamanda kendisi yemeği karıştırıyor ve bir yandan da yemeğe dualar okuyordu.
Çırağan Sarayında 2000’li yıllarda çalışanların iyi hatırlayacağı ve belimize taktığımız bıçak kılıfları vardı. Ne alaka dimi...Devam ediyorum;
Bu deri bıçak kılıflarında belimizde kovboyların silah taşıdığı gibi bıçaklarımızı taşırdık.
Bu kılıf ve bıçaklarım o günde belimdeydi.
Bıçağı tezgâha koyduğumda yanıma ilk gelen haham oldu ve bana şu soruyu sordu: “bu bıçaklar ile diğer mutfaklarda koshere uygun olmayan herhangi bir şey(domuz vb. gibi) kestin mi?”
Buradaki kosher mutfağı otelin diğer mutfaklarından tamamen tecrit edilmişti.
Yani burada kullanılan hiçbir şey diğer mutfaklara gitmiyor, diğer mutfaklardan da hiç bir şey içeriye girmiyordu.
Bu yüzden buradaki ekipmanların uygun olan tarafları kırmızı boyalarla bir şekilde işaretlenmişti.
Buda o ekipmanın sadece kosher mutfağı için kullanıldığını gösteriyordu.
Kendimize buradan pay çıkartacak olursak. Yukarıdaki durumu tamamen kendi inanç ve kültürümüzle uyarlayalım ve biran için düşünelim.
Bir İmam’ın Türkiye’de ya da herhangi bir ülkede bir otelde helal mutfağında hazırlanan yemekleri kontrol ederek dualar okuması, oradaki personele sorular sorması ve mutfakta gezmesi kendi insanımız içinde nasıl algılanır?
Bırakalım normal insanları buralarda görev alan mutfak personeli arasında nasıl algılanır?
Bu anıdaki durumu görmezden gelen ancak aynı benzer durum haham yerine imam için olacak olduğunda saygısız düşüncelerle bakanlar ve bir takım olumsuz sıfatlar ile niteleyenler bizim içimizde var mıdır? Evet sektör içinde de dışında da vardır.
Peki bunlar imam için saygısızca, hoş görüsüzce önyargılar ile inanç ve özgürlükleri yargılarlarken aynı şeyi yukarıdaki haham için ifade edebilirler miydi? Açıkcası onların ne cesaretleri ne de yürekleri o kadarına herhalde yetmezdi...
Ya da aynı durum farklı inançlar için söz konusu olduğunda aynı tepkileri saygısızca verebilecek cesaretleri var mıdır? Bence yoktur.
Ancak kendilerini hoş görülü aydın olarak topluma gösterenlerin birçoğu aslında sadece büyük bir gafletin ve yobazlığın esiri olmuşlardır. Ayrıca bunlar bu sıfatları kendilerine bakmadan başkaları için kullanmaya da pek alışmışlardır.
Oysaki her konuda farklılıklara saygılı ve hoş görülü olabilmeleri beklenirdi.
Ancak değerlerini yıllardır kendi kişisel çıkar ve menfaatlerine göre ayarlayanların bu meslekte yetiştirdikleride kendileri gibi olmayanları hep yadırgamışlardır.
Hiçbir zaman unutmayalım ki “Bir Müslüman davranışları ile başkalarını İslam’a ve kendi değerlerine özendirmiyorsa o Müslüman kendisini sorgulasın.” diyen bir peygamberimiz var.
Bir genelleme yapmamız doğru olmayacaktır. Ancak gerek Türkiye’de, gerek orta doğuda, gerekse yurt dışında çeşitli ülkelerde bizim insanımızın kendisine olan yabancılığı ve bazılarının yerine göre kendi değerlerine olan düşmanca tutumunu göz önüne alırsanız;
Sizin kendi değerleriniz için yabancılardan saygı beklemeden önce evvela kendinizin bazı şeylere saygı duymasını öğrenebilmeniz icap eder.
Tüm bunlar için kendi toplumunuzda önce bazı şeyleri çözmeniz gerekir.
Bunları anlayabilmek için değerlerinizi her alanda yozlaştıranların neler, kimler ya da hangi kuruluşlar olduğunu sosyolojik olarak da tespit edebilmeniz gerekir.
Ondan sonra bazı şeyler için gerçek manada kişisel çıkarlarınızı gözetmeden çalıştığınızı ve gerçekten de savunduğunuzu iddia ettiğiniz konularda samimi olduğunuzu kandırmakta güçlük çektiğiniz kişilere anlatabilirsiniz. Çünkü satranç oynayacak kadar zekaya sahip olanlara cennetten arsa satamazsınız. Çünkü sizin iddia ettiklerinizle yaptıklarınız arasındakilere inanacaklar da o an için sadece kendi makam ve mevkileri ile beklentilerini düşünenlerden ibaret olacaktır.
Helal kavramına oldukça yüksek derecede değer veren bir Müslüman aynı yukarıdaki haham’ın sorduğu soruyla benzer tarzda bir soru sorduğunda ve bunla ilgili bir ricada bulunduğunda durum şu olabilir;
Yerine göre kendisine hizmet veren iş yerinin ya da sahibinin tepkisi işin perde arkasında çok daha farklı olabiliyor. Anılarımdan birinde kendi bardağının şarap içilen bardaklarla aynı makinede veya aynı yerde yıkanıp yıkanmadığını soran birisine iş yeri sahibi tarafından işin perde arkasında verilen tepkilere de şahit olmuşumdur. Bu tepkiler öyle saygı çerçevesinde ya da hoş görü ekseninde olan tepkiler asla değildi.
Bu soruyu soran Türk değildi ancak tepkiyi verenler güya bizlerden birileriydi.
Aynı durum bir Yahudi için olsaydı böyle bir tepki vermeyeceğine çok önceleri de benzer durumlardan ötürü şahit olmuşumdur.
Örneğin yurt dışında Müslüman ya da Türk olsun restoran işletenlerin içinde kaç tanesi helal ürün bulunduruyor?
Ya da kaç restoran helal olmamasına rağmen soranlara ürünlerimiz helal sertifikalıdır diye satış yapıyor?
Dünya’da ya da Türkiye’de helal kesime uygun kesimi kaç şirket gerçek anlamda yapabiliyor?
Fabrikalarda makinelerden geçirilerek kesilenlere neye göre helal sertifika veriliyor ya da verilmiyor?
Aslında çoğu şeyi ticarete dökenler arasında samimiyetlerini de ticari bir meta olarak satmış olanlar da yer alabilir.
Her şeye ticari olarak bakan bazı restoran sahipleri aslında karşısındaki Müslümanın ya da Yahudi’nin helal veya kosher ürünü yemesiyle gerçek manada ne derecede samimi olarak ilgileniyor? Belki de benim tespitlerimde olduğu gibi; bu birçoğunun umurunda bile değil.
Aslında gerçek şu ki, büyük bir kısım karşısındaki insandan elde ettiği kazanca göre karşısındakine muamele ediyor.
Kısacası yurt dışında kendi insanlarımız arasında bulunanların bir kısmı karakterini açık artırma ile satışa çıkartan bir tüccardan farksız.
Yani sizin inancınız bunlar için uğruna yalan söyleyerek para kazanabilecekleri bir isimden ya da kâğıt parçasından ibaret olabilir.
Kendi insanımız içinde olanların önemli bir kısmında maalesef helal mutfağa ya da ürünlere bakışımız böyle iken yine de helal ürün üreten oldukça saygıdeğer firmalar ve yabancılar olduğu gerçeği de bir hakikattir. Bu ürünleri de helal ya da kosher mühürlü olarak yurt dışında marketlerde zaman zaman bulabiliyorsunuz.
İnsanların dini ve kültürel manevi duygularını sömürmeye çalışanlar her sektörde var.
Ancak Müslüman ülkelerde helal ürünle ilgili beklentiler içinde bulunanlar olsa olsa bu değer üzerinden dini duyguları mutfak sektörü alanında istismar etmeye çalışanlardır.
Keza Müslüman ülkelerde zaten bu her yerde bir gereklilik olmalıdır.
Yurt dışında ise bizlerden gibi gözüken ancak değerlerimize gerçek manada saygı göstermeyen ve helal olmasa da soranlara helal diyerek satış yapan kişilerin restoranına denk gelmemek için oldukça emin olmanız hatta sertifikasını kesin olarak teyit etmeniz gerekmektedir.
Ya da marketlerden helal ürün alarak kendi yemeğinizi yapmak en doğru seçenek olacaktır.
Bana göre bunların evvela çeki düzen vermeleri gereken kendileri ve hitap ettikleri kitlelerin bu konularda birbirlerine olan saygılarıdır.
Çünkü işin içine ticaret, para ve kişisel çıkarlar girince genelde bizim insanlarımızın büyük bir kısmının savunduklarını iddia ettikleri birçok değerde mum gibi bir erime başlayabiliyor. Sonrasında ise yerine göre o değerlerden verilen tavizler olduğu gözlemlenebiliyor.
Nitekim mesleğimizde kendi mesleklerini zararlı olan hazır ürünlerin ve bulyonların reklamlarına "çok lezzetli" diyerek satan, sözüm ona yıllarını bu mesleğe boş bir şekilde kişisel çıkarları için veren sözde şefleri ve gurmeleri görmek aslında mesleklerinin ahlakını neye değiştiklerinin göstergesidir. Bu yüzden mesleğin ahlakını para karşılığında satarak ayaklar altına alanlar bizler için hiçbir zaman doğru örnek teşkil etmeyen karakterlerdir.
O yüzden herşeyden önce bizlere lazım olacak olan şudur: Her şart altında sağlam bir şekilde durabilen, kendi değerlerinden taviz vermeden meslek ahlakıyla asla ters düşmeyen güçlü bir duruş, irade ve karakterdir.
Saygılarımla
Tolgahan Gülyiyen