MEHMET YALÇINKAYA'DA JÜRİLİK GÖREVİNDEN İHRAÇ EDİLMELİDİR DEDİ
Liderimiz Sayın Şef Tolgahan Gülyiyen geçenlerde Master Chef programından Acun beyin haklı gerekçelerle diskalifiye ettiği yarışmacıdan sonra 26 Ağustos 2009’dan beri yaklaşık 11 yıldır kaleme almak için beklediği yazısını nihayet yazmıştır.
Bu yazıda haklı gerekçelerle Mehmet Yalçınkaya’nın da jüri görevinden diskalifiye edilmesi gerektiğini ifade eden Sayın Gülyiyen, “Gerçekler aydınlığa çıksın, haksız olanlar haksızlıklarını kabul etsin istiyorum. Hem toplumdan, hem camiamızdan, hem Türk mutfağından ve şahsımdan özür dileyerek hatalarıyla yüzleşsinler istiyorum. Yoksa ilgili yarışmada jüri olarak kalmış olmaları veya kalmamaları asla önemsediğim bir şey de esasen değildir.” dedi.
Kendisinin ilgili konuyu tüm çıplaklığı ile anlattığı yazısını bu gün kamuoyu ile paylaşıyoruz. Ayrıca bu yazı Acun Medya’nın internet sitesi üzerinden bizzat Sayın Tolgahan Gülyiyen tarafından Acun Medya’ya haber bağlantı linki ile beraber “Sayın Acun Ilıcalı Beyefendinin Dikkatine” yazısıyla iletilmiştir.
Şef Tolgahan Gülyiyen’in bu gün kamuoyu ile paylaştığı yazısı;
Saygıdeğer Aziz Türk Milleti ve Türk Aşçılık Camiası;
Değerli Acun Bey ve Acun Medya Çalışanları;
Bu yazımda Sayın Acun Ilıcalı beyefendiye ve Acun medyaya seslenmek istiyorum.
Sayın Acun Beyefendi, bu gün haberlerde gördüm ki geçmişte sosyal medya üzerinde asla doğru bulunmayacak paylaşımları olan bir yarışmacıyı (Uğur Yılmaz Deniz) Master Chef programlarından haklı olarak diskalifiye etmişsiniz. Bu yarışmacı da terbiye sınırlarını aşmış olan ifadeleriyle ilgili olarak pişmanlık duymuş, özür dileyerek gözyaşları içinde yarışmayı terk etmiş.
Anladım ki Acun Bey olarak siz geçmişte yapılan yanlışlara ve adaletsizliklere karşı net tavır sergilemekte asla tereddüt etmemişsiniz. Doğru olanda elbette budur. Ayrıca bu konulardaki haklı gerekçelerinizi de ifade etmişsiniz.
Bende geçmişte şahsıma sosyal medyadan mesajlar atan Alaattin Yalçınkaya’nın dolaylı olarak Mehmet Yalçınkaya’nın da içinde olduğu bir tehditle ilgili sizleri kamuoyu nezdinde bilgilendirmek istiyorum.
Bu gün ben Acun ILICALI beyefendiye kamuoyu nezdinde seslenerek 11 yıllık sessizliğimi tam manasıyla bozuyorum. Ayrıca şahsen bu yazımı ilgili delilleriyle de Acun beyin görebilmesini sağlamak adına Acun medyaya ileteceğimi de ifade etmek isterim. Böyle bir yazıyı yazabilmeyi ve her şeyi açık olarak ifade edebilmeyi hep istemiştim. Bunun kararını 26 Ağustos 2009 tarihinde vermiştim. Ancak her defasında farklı engellerle karşılaşmıştım. Bu konularda Acun beyin yukarıda belirttiğim hassasiyetleri; benim zaten yakın zaman içinde kaleme almayı düşündüğüm böylesi bir yazıyı daha erkene alarak yazmama da vesile olmuş oldu.
Bende kendilerine yukarıdaki hassasiyetlerinden ötürü yapacağım çağrıyla ilgili olarak haklı gerekçelerimi tüm samimiyetim ile beraber delilleriyle paylaşarak ifade etmek istiyorum. Ayrıca yıllar önce engellendiğim tüm konuları Türk milletine de bu vesileyle tüm çıplaklığı ile arz etmek istiyorum.
Yıllar önce 7 Ocak 2009 tarihinde Türkiye’nin önde gelen tanınmış önemli duayen şeflerinden biri olan ve ayrıca eski başbakanlarımızdan Sayın Tansu Çillerinde özel aşçılığını yapmış olan rahmetli babam Zeki Gülyiyen savunduğu değerler ve davası için çalışırken şehit düşmüştü. O günden sonra ondan bana kalan tek miras onun şef ceketi ve bıçaklarıydı. Bana maddi bir mirası asla kalmadı. Zaten öyle bir beklentim de hiç olmamıştı. Çünkü babam benim nezdimde dünyalar kadar değerli bir mirası bıraktıysa oda onun davam dediği Türk mutfağı davasıydı. Asla maddi bir miras değildi. Ben kendim için ondan bana kalmış maddi hiç bir nimete vakıf olmayı asla istemedim.
Geldiğim noktalara ise asla birinden bir beklenti içine girerek gelmedim. Çünkü rahmetli babamın mesleğimizle ilgili yüksek idealleri asla başkalarının desteğini umularak hayata geçirilemezdi. Bende sadece kendim olarak binlerce yıllık kadim değerlerimiz çerçevesinde bu yüksek idealler için çalışmak zorundaydım. Bunu hayatım ve kariyerim boyunca her şart altında, hep böyle yaptım. Hayatımın geri kalanında da hep böyle yapacağım üzerine yemin ettim. Bu tavrımdan asla hiçbir zaman ödün vermedim, kesinlikle de vermeyeceğim.
Rahmetli babamın trajik kaybından sonra benim bu hayatta tek gayem vardı. Oda onun bana bırakmış olduğu manevi mirasını en iyi şekilde ayak bastığım her yerde temsil etmek, onun sancağını yere düşürmeden çok daha ilerilere götürmekten ibaretti. Benimkisi onun yarım kalmış fikirlerini tamamlayacak çalışmalar yaparak, kendisinin silinmek ve unutturulmak istenmiş Türk mutfağı davasını yaşatmaktan ibaret bir gaye idi. Bende bu gaye için her şeye rağmen gerektiği gibi her zaman azimle ve kararlılıkla çalıştım. Bu günde aynı kararlılıkla çalışmalarıma devam etmekteyim.
Benim Türk mutfağı adına oluşturduğum vizyonum, babam gibi kutsal davam dediğim gayem sektörümüzde kendileriyle gururlanarak sayılarıyla ve kendi güçleriyle övünenlerin işine ise asla gelmiyordu. Halende gelmemektedir. İşte tüm bunlar için çalışmak istedikçe önüme hep engeller çıkarttılar. Ancak her zaman engelleri aşmakta usta olanların ve göreve atılmak için tereddüt etmeyenlerin soyundan geldiğimin bilincindeydim. O yüzden bunları ne dün önemsiyordum, ne bu gün önemsemekteyim. Nede gelecekte önemseyeceğim. Çünkü rabbime verecek bir can borcum dışında kimseye veremeyecek bir borcum veya hesabım asla yoktur. Ben yaşadıklarım içinde asla şikâyet etmedim. Aksine bana çıkartılan tüm zorluklar veya önüme koyulan tüm engeller beni her zaman ve her yerde hep diri tutarak gelişmeme vesile olmuştur diye düşünmekteyim. Bu yüzden bu engelleri çıkartmış olanlara yeri geldiğinde teşekkür etmesini de bilmişimdir.
Ben başta kendim için olmak üzere haklı olana haklısın, haksız olana ise hep haksızsın demişimdir. Ancak haklı olduğum konularda ise her şeye rağmen asla taviz vermeden hep mücadele etmişimdir.
Benim geçmişten günümüze kadar kendim ve çalışmalarım ile yüzleşemeyeceğim hiçbir husus yoktur. Hak karşısında anlım ak, boynum ise her zaman kıldan incedir. Ben bu gün artık bazıları için geçmişte bana reva gördükleriyle ilgili olarak kamuoyu nezdinde yüzleşmeleri gereken zamandır diye düşünüyorum.
Önüme engeller çıkarmak için işin perde arkasında her türlü çirkinlikler içine girmiş olanlar karşısında asla yılmadım ve hiç pes etmedim. Son nefesime kadar da şehit şefim, öğretmenim babam Zeki Gülyiyen gibi asla yılmayacağım. Onun gibi Türk mutfağı ile mesleğimiz ile ve camiamız ile ilgili olarak doğruları savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Çünkü onun trajik kaybından sonra beni bu Dünya’ya bağlayan dünyevi hiçbir zevkinde esiri asla olmadım. Beni eğer bu Dünya’ya bağlayan bir şey varsa o da her zaman ifade ettiğim gibi rahmetli babamdan bana miras kalmış olan o sancağı çok daha ileriye götürmekten ibaret olan Türk mutfağı davamdır. Bunu insanlara özellikle gelecek nesillerimize anlatabilmektir.
Elimden geldiğince neredeyse her yıl kabrini ziyaret ettiğim rahmetli babamın trajik ölümünden kısa bir süre sonra yaşadığım büyük sıkıntılar, aynı yıl içerisinde Adnan Menderes Üniversitesinin Didim MYO birinciliğini kazanmamada asla engel olamadı. O gün orada birincilik kürsüsüne çıkarken de elbette gözlerim onu arıyordu. Dereceyle mezun olduğum üniversitem beni Yunanistan’a ülke mutfağımızı temsilen çalışmalarda bulunmam için gönderdi. Bu dönemde yazdığım analiz ve yazıları halen sektörümüzde hatırlayanlar vardır. Çünkü o dönemde bile bu yazılarım sektörün önde gelen haber sitelerinde yayımlanmıştır. O dönemde yazdığım analizler, makaleler ve yazılar camiamızda büyük beğeniler aldığı kadar, yine bu yazıları çekemeyenlerin de önüme engeller çıkarmasına da vesile olmuştur.
İşte ben bu dönemde yarışmanızda şuanda jüri görevinde bulunan Mehmet Yalçınkaya’nın Türk mutfağına hakaret içeren ve mesleğimizle ilgili usta-çırak ilişkimize karşı ağır sözleri olan bir yazısına saygı çerçevesinde tepkimi vermiştim. Sektörde birçok kişinin ve hatta kendi amcaoğlu olduğunu söyleyen yine meslektaşımız olan Alaattin Yalçınkaya’nın bile kendi ifadesiyle takdirini almış bir yazıydı. Fakat kendisinin beni kutlarken işin perde arkasında asıl amacının ne olduğunu genç yaşımda geçte olsa idrak edebilmiş oldum.
Kendisi şahsıma kutlama yapmak istediğinde ise herkese dediğim gibi ‘yazılarımı takdir veya övgü için asla yazmadığımı’ ifade etmiştim. Alaattin Yalçınkaya ise bu yazıları ve tepkiyi aslında Mehmet Yalçınkaya’ya karşı olarak kendisinde vermek istediğini; ancak Mehmet Yalçınkaya’nın kendi akrabası olduğu için ilgili yayıncı kuruluşun veya editörün ‘akrabasınız ayıp olur’ demesi üzerine yayınlamadığını anlatmaya çalışmıştı.
Sonrasında ise bana akrabasına karşı gibi gözüküp ona birtakım hakaret kelimeleri kullanarak “arkandayım sizin gibi gençler sustursun” diye sosyal medyadan mesaj atmıştır. Ben zaten ilgili şahısın dediğine göre değil çok daha öncesinde tamamen kendi fikirlerime göre hareket etmekteydim. Çünkü başkalarının fikrine göre hareket etmeyi kendimi bildim bileli acizlik saymışımdır. Ve o çerçevede zaten yazdıklarımı yazmıştım ve ilgili haberin yorum kısmında da cevap vermem gereken konu olursa yazıyordum.
Kendileri de yorum kısmını zaten takip ediyorlarmış. Ayrıca Alaattin Yalçınkaya işin perde arkasında ise yayıncı kuruluşu da kontrol etmekteymiş. Yazılan yorumların içeriğine onay veren merci derecesinde dahi konuya müdahilmiş. Bunu bana yazdıkları mesajlarından anlamam da hiç uzun sürmemişti. Çünkü bu anlamda cevap hakkım olan konularda yorum yazmak istediğim de yorumum dahi sansüre uğruyordu. Üstüne üstlük Alaattin Yalçınkaya kamuoyu nezdinde kendisinin şahsıma yazdığı sözde iyi niyetli, destek ifadelerinin aksi yönünde yoruma müdahil olmuştu. İlgili o yorumda bana hitaben “her doğru her yerde söylenmez diyerek” ve daha birçok konuda kendisiyle çelişkili beyanlarını orada ifade etmişti. Tehdit içeriği ile aynı tarihli (26 Ağustos 2009) olan bu yorumu asıl niyetinin farklı olduğunu iyice anlamama vesile olmuş oldu. Kısacası yaptıklarıyla kendi kendini yalanlıyordu. Tüm bu haksızlıkları, tehditleri şahsıma yaparken ilgili konuda beni destekliyormuş gibi gözükmek isteyerek aslında beraber olduğu Mehmet Yalçınkaya ile ve kendi diliyle mesajlarda yazdığı ilgili dernek-federasyon ile hareket etmiştir.
Ancak bunu camiamız kamuoyu nezdinde asla bilemedi. Aşçılık camiamız içerisinde bazıları bunları bilmektedir ve susmuşlardır. Daha önceden de ifade ettiğim gibi zalimlikler karşısında susanlarda tehditleri yapanlar kadar sorumludurlar, zalimdirler diye düşünmekteyim.
Bu konuyla ilgili yazı yazacağımı ve kendilerini ifşa edeceğimi ifade ettiğimde ise “aşçılık camiasından, piyasadan silinmekle” tehdit edilmeye hep devam ettiler. Bu tehdidi yapan Alaattin Yalçınkaya o dönemde Türkiye Aşçılar Federasyonuna bağlı İstanbul Profesyonel Aşçılar Derneğinde görevliydi. Kendisi Zeki Açıköz’ün TAFED’inin yönetim kurulu listesinde de yer almıştır.
Özellikle tehdidinde de “Aşçılık camiasından silinir gidersin, uğraşma bak 30 yıldır aşçılık yapmaktayım 12 yıldır dernek yönetimindeyim bunu bil.” diyerek söz konusu çirkin tehdidi şahsıma sadece yazdığım ve yazmak istediğim yazılar için yapmıştır. Bu tehdidi hem sosyal medyadan özel mesajla, hem de telefon görüşmesinde daha farklı ifadeler kullanarak çirkin bir üslupla yapmıştır.
Bu konularda yazı yazarsam da yayına girmeyeceğini, istersem de denememi yine Alaattin Yalçınkaya ilgili mesajlarında ifade etmiştir.
Kendisine verdiğim cevaplar açık olarak bellidir. O gün de kendilerine ‘Rızkımı veren Allah’tır’ demiştim. Bu konularda yazı yazmak istesem de ilgili şahsın dediği nedenlerden ötürü asla yayımlanmayacağının da farkındaydım. Ancak bende kesinlikle vazgeçmek istemiyordum. İstersem kendilerinin iç yüzlerini o günlerde daha az popüler olan sosyal medyada bile ifşa edebileceğimi ancak bunu camiada saygı duyduğum bazıları nedeniyle yapmayacağımı o gün ifade etmiştim.
Alaattin Yalçınkaya benim dik duruşumdan sonra telefonda görüşmek için şahsi telefon numarasını yollamıştır. Kendileriyle telefonda görüştüğümüzde ise Mehmet Yalçınkaya ile konuştuğunu da ifade etmiştir. Kendisi aynı zamanda Zeki Açıköz’ün TAFED’inin de bir temsilcisi olarak şahsıma ilgili konularda yazı yazmamamı, konuşmamamı yoksa aşçılık camiasından silinip gideceğimi telefonda yüksek sesle, yakışıksız ifadelerle, çirkin üslupla da tekrarlamıştır. Üstüne üstlük “Biz Zeki Gülyiyen’i idare ediyorduk, bir Zeki Gülyiyen daha istemiyoruz.” gibi ifadeler bile sarf etmiştir. Daha burada yer vermediğim başkaca ifadeleri de olmuştur.
Alaattin Yalçınkaya bu konuda güç aldığı dernek, federasyon gibi tüzel kişiliklerle beraber hareket ettikleri arasında Zeki Açıköz ve Mehmet Yalçınkaya’da vardır. Hepsi birlikte beraber hareket ederek şahsımı “aşçılık camiasından ve piyasadan silinmekle” tehdit etmişlerdir. Hem de aşçılık camiası nezdinde haksız düşürmek istemişlerdir. Kendisiyle telefonda görüştükten sonra bunları anlamakta hiç zorlanmadım. İşte o gün daha önce babamın öldüğü gün ona verdiğim gibi bir sözü daha kendime verdim. “Bir Zeki Gülyiyen daha istemiyoruz.” diyenlerin çirkin tehditlerine karşı olarak asla yılmadan çalışacak ve bir gün bunları gelecek nesillerimize anlatarak onların aynı zorluklar içinde kalmaması için mücadele edecektim.
Ayrıca değil bu konularda, sektörün birliği ile ilgili konularda dahi yazı yazdığımda yazılarım sansüre uğradı. Yayımlananlar olmuşsa bunlar içinden de ilgili kişilerin işlerine gelmeyen metinler ayıklanarak çıkartılmış şekilde yayımlanmıştır. Bir süre sonrada kaldırılmıştır. Çünkü bu dönemde ilgili federasyonun başında bulunan kişinin böyle yazılar yazanlar asla işine gelmiyordu. Esasen bu günde hiç gelmiyor olduğu kesindir. Böyle yazılar yazanlar bu kişilerce işlerinden ediliyordu. Kendilerine rahmetli babamda yıllarca camiamızı birlik içinde tutmaları çağrılarında bulunmuştur. Ancak onlar ısrarla aşçılık camiası içerisinde kavgaları ve çıkar çatışmalarını kendi kişisel makam ihtirasları doğrultusunda körüklemişlerdir. İşte o dönemde bu konularda yazı yazmak istesem de haber sitelerinin yayımlamayacağını da anlamış oldum. Çünkü birçoğu bu kişiler tarafından kontrol ediliyormuş.
Yine aynı şekilde o gün tüm bunları delil olarak elimde tutacağımı da kendilerine mesajlarımda da söylemiştim. Bunun en önemli nedeni şu idi: Bir gün bu konuları ve en değerli yeteneklerimizin, Türk mutfağına gerçek manada değer katmak isteyen insanlarımızın yaşadığı zorlukları, dile getirmekte zorlandıkları her şeyi tüm çıplaklığı ile anlatmak istiyordum. Bunu her şeyden önce babam rahmetlinin davasının bir parçası olduğu için yapmak istiyordum. İşte ben bu gün bunların gereğini yapmaktayım.
Bizler gibi insanlara reva görülenler yıllardır Türk mutfağı diyerek sektörün birliğini arzu ettiğimiz için yapılmıştır. Ancak işin perde arkasında bunları engelleyenler, kamuoyu nezdinde “gençlerin önünü açmakla, sektörün birliği ile ilgili” nutuklar da atmaktaydılar. Kısacası iç yüzleri farklı, dışları farklıydı. İşlerine nasıl gelirse öyle hareket etmekteydiler. Hatta o dönemde tüm bunları anlatabileceğim bir merci arıyordum. Bu nedenle rahmetli babamın beraber resminin olduğu dönemin kültür ve turizm bakanı olan Sayın Ertuğrul Günay beye hitabende bir yazı yazmıştım. Ancak ilgili nedenlerden ötürü asla gönderemediğim bir mektup olarak kaldı. Çünkü göndersem de o dönemde bulunduğum konum ve yaşım itibariyle asla dikkate almayacaklarını düşünmüştüm. Bu mektup asla gönderilememiş şekilde kişisel arşivimde halen durmaktadır.
Her zaman olduğu gibi sözümü tutmakta olduğum için sizlerde bu gün bu yazıyı okumaktasınız. Biliyorum ki, bu yazıyı okuyanlar bu sözümü sadece bu yazıyla tutmadığımı da idrak edecekler ve dünya üzerinde yazılmış yegâne Türk mutfak sanatları doktrinimizi inceleyecek, araştıracaklardır.
Rahmetli babamın ölümünden kısa bir süre sonra bunların yanı sıra, elbette babamın ardından onun adını taşıyan ortaklı restoranla ilgili de asla unutamadığım sıkıntılar ve zorluklarda yaşadım. Bunlara da burada değinecek olursam konuyu saptırmış olurum ancak hepsi çok zor günlerdi.
Her şeye rağmen bu güne kadar hep bunları ifade edebilmek için, bizden sonra gelenlerin bir daha böyle sıkıntılar yaşamaması için yaşadım ve bunun için nefes almaktayım.
Alaattin Yalçınkaya sektörel medyada benim tarafımdan yazılacak yazıların yayımlanmaması hususunda uyarılar, direktifler vermiş. Bunu da kendisi ifadelerinde ‘rica’ diyerek açıklıyor. Güya beni piyasadan silmek isteyenler olarak tehdit edenler; bunun benim iyiliğim için olduğuna beni inandırmaya çalışan ifadeler kullanıyor. Bunu ilgili mesajlarından da okuyabilirsiniz. Ancak bana göre kabahatlerine kılıf aramaya çalışmışlardır.
İşte bu ahval ve vaziyetler içinde yıllar önce o günlerde Yunanistan’da iken bu gün yaptığım ve yapmakta olduğumuz çalışmaların temellerini fikren attım. Türk mutfağı diriliş hareketi ve Dünya Türk mutfağı akademisi bu ahval ve vaziyetler içinde bu çalışmaların ve Zeki Gülyiyen’in manevi mirasının vücut bulmuş hali olarak tehditlerden tam bir yıl sonra, yani 26 Ağustos 2010’da doğmuş oldu. Bu çalışmalarım ilan edileceği tarih olan 7 Ocak 2020 tarihini sabırla ve özlemle bekledi. O gün de ifade ettiğim gibi bu çalışmalarımı da sadece Türk mutfağına ve gençlerimize armağan ettim.
Bahtiyarım ki, bu güne ve bu günlere kavuşmak nasip oldu. Bu gün gelecekte belirlediğimiz 2030 hedefleri doğrultusunda, gerek iç ve dış stratejilerimizle, gerekse Türk mutfağı için önemli projelerimizle beraber sektörümüzde hiç kimsenin daha önce düşünmediği ufuklara bakıyoruz. Bu gün ve yakın gelecekte tüm çalışmalarımızla ilgili muvaffak olacağımıza da inancım tamdır. Bu konularda asla şüphem yoktur.
Buraya kadar anlattığım tüm gerçeklerden sonra ben Sayın Acun Ilıcalı olarak size şu çağrıyı yapmak istiyorum.
Geçmişte sosyal Medya’da yazdığı uygunsuz mesajlardan ötürü toplumda tepki çeken yarışmacıyı MasterChef yarışmanızdan haklı olarak diskalifiye ettiğiniz gibi;
Lütfen geçmişte 26 Ağustos 2009 tarihinde şahsıma yapılmış olan tehditlerin perde arkasında olan kişilerden sadece biri olan Mehmet Yalçınkaya’yı da jürilik görevinden diskalifiye etmenizi talep ediyorum.
Ben bu çağrıyı ayrıca Mehmet Yalçınkaya’ya da yapıyorum. Geçmişte Türk mutfağına ihanet derecesindeki uygulamaların müsebbipleri arasında bulunan kişilerden biri olarak ve yine geçmişte Türk mutfağına hakaret edenlerden sadece birisi olarak kendisi orada durmaya devam etmek isterse elbette durabilir. Ancak kendileri dün yaptıkları hatayla ilgili bana ve camiamıza da ayrıca bir özür borçludurlar. Kabullenmek istemedikleri hatalarıyla ve gerçekleriyle yüzleşmek zorundadırlar.
Burada ismi geçen kişiler kamuoyu nezdinde gençlerin önünü açmakla ve sektörün birliğini istemekle ilgili bazı gazetecilere yazdırtmış oldukları veya bazılarını kendilerinin yazdıkları ifadeleriyle ilgili olarak asla samimi olmamış olduklarını da ayrıca itiraf etmelidirler. Çünkü kendileri işin perde arkasında gençlerimizin ve en önemli yeteneklerimizin önünü keserek sektörü bölen asıl kişilerin başlarında gelmektedirler.
Ben gerek bu Dünya’da gerekse ahirette haklıya hakkının verilmesini talep ediyorum. Gerçekler aydınlığa çıksın, haksız olanlar haksızlıklarını kabul etsinler istiyorum. Hem toplumdan, hem camiamızdan, hem Türk mutfağından ve şahsımdan özür dileyerek hatalarıyla yüzleşsinler istiyorum. Bu benim en doğal hakkımdır diye düşünüyorum. Yoksa ilgili yarışmada jüri olarak kalmış olmaları veya kalmamaları asla önemsediğim bir şey de esasen değildir. Asıl istediğim haklıya hakkının teslim edilerek, ilgili kişilerin hatalarını kabul etmeleri ve toplum önünde geçmişte yaptıklarıyla yüzleşerek özür dilemeleridir. Unutulmamalıdır ki bu konuda mağdur olan bir tek ben değilimdir. Kim bilir daha kaç insanımız bu kişiler tarafından mağdur edilmiştir, tehdit edilmiştir. Yönleri ve meslekleri değiştirilmiştir. Bunları kendileri çok daha iyi bilirler. İşte o yüzden bu konuda mağdur edilmiş olanların hepsine bir özür borçludurlar. Hatalarını kabul ederek samimi bir şekilde pişmanlık hissi duymalıdırlar diye düşünüyorum.
Rahmetli öğretmenim Zeki Gülyiyen adamcılık (torpil) konusunda verdiği tepkileri gibi bende burada bahsettiğim tüm konulardaki tepkimi dile getirmek istiyorum. Ülke mutfağımıza değer katanların üzerlerine basa basa, onları piyasadan silerek bir yerlere getirilmiş olanların, adamcılık (torpil) düzeninin bir parçası olarak sektörde bir birlerine işin perde arkasında hak etmedikleri ödülleri vererek önleri açılmış olanların; Türk milletinden de haklarına girdikleri kişiler gibi ayrıca özür dilemeleri gerektiğini düşünüyorum. Yıllar önce olduğu gibi her zaman, her yerde bu konulardaki açık tavrımı net olarak tıpkı babam gibi göstermekteyim.
Bu konudaki çağrımı da değerli Acun beye ve Acun medyaya kamuoyu nezdinde ilgili tüm delilleriyle yapıyorum. Burada yer verdiğim ve vermediğim daha nice konuları yeri geldiğinde tüm samimiyetimle açık olarak ifade etmeye devam edeceğimi bildirir, herkese saygılarımı sunarım.
En Derin Sevgi ve Saygılarımla
Şehit Şef Zeki Gülyiyen'in Oğlu
Aşçıbaşı Tolgahan Gülyiyen
Türk Mutfağı Diriliş Hareketi Lideri
KONUYLA İLGİLİ ARŞİV HABER: ARŞİV-1