26-30 AĞUSTOS TÜRK MUTFAĞININ ZAFER BAYRAMI

Liderimiz sayin Tolgahan Gulyiyen'in 26 Agustos 2020 tarihinde 26-30 Ağustos kutlaması için yaptığı konuşmasının bir kısmını 26 ağustosta yayımlamıştık. Bu gün 30 Ağustos'ta ise kendisinin konuşmasının tamamını paylaşıyoruz.

 

Binlerce yıllık medeniyetimizin tarihinde hiç şüphesiz ki Ağustos ayının yeri başkadır.

Rabbimin bizlere nasip ettiği sayısızca zaferlerin birçoğu bu ayda nasip olmuştur.

Bu gün 26 Ağustos 1071 – Malazgirt Zaferi, 26 Ağustos 1922 İstiklal Zaferi, Büyük Taarruz ile başlayıp 30 ağustosta İzmir de yurdumuzu işgale yeltenenleri denize dökerek sonuçlanmış istiklal kurtuluş savaşımızın zaferi ve daha niceleri bu kutlu günde kazanılmıştır. Tüm bu zaferlerde emeği olan bütün geçmişlerimize, atalarımıza yüce Allah’tan rahmet diliyorum ve hepsini saygı, sevgi ve minnet ile anıyorum.

Bu günün benim için hem kişisel olarak hem de bana göre Türk mutfağı için anlam ve önemine gelince; ben bu günü yani 26 ila 30 Ağustosu Türk mutfağının bir zafer bayramı olarak görüyorum.

Yaklaşık 11 yıl önce 2009 yılının 26 ağustos tarihinden itibaren 30 ağustosa kadar şahsıma mesleki alanda yapılmış tüm tehditlerin başlangıç tarihi de 26 Ağustos 2009 günüydü. O günlerde arkadaşlarımızla beraber Yunanistan’da ülke mutfağımızı temsil ediyorduk. Burada yaptığım analizler neticesinde elde ettiğim tecrübeleri yazıyordum. Bunların bir kısmını ise makale olarak sektörde önde gelen sitelerde yayınlanıyordu. Bu dönemde tıpkı bu günde olduğu gibi o zamanlarda Türk mutfağına zarar veren durumları ve istikbali anlatıyordum. Şahsıma yapılan tehditlerin sahipleri ve temsilcileri dahi fikirlerimiz aynı diyerek beni tebrik ediliyor hatta şahsıma övgüler ve kutlamalar yapılıyordu. Ancak 11 yıl öncede kendilerine de cevap olarak dediğim gibi benim böyle bir beklentim asla olmamıştı. Yazdığım yazıları için o günde hiç kimseden asla hiç bir beklentim yoktu.

İşte Türk mutfağı ve onun istikbali için önemli fikirleri yazdığım bu dönemlerde Türkiye’de bu günlerde herkesin çok yakından tanıdığı kişilerce piyasadan silinmekle tehdit edilmiştim. Henüz 20-21 yaşlarındaydım, rahmetli babamı yeni kaybettiğim ve acı kaybını derinlerde hissettiğim zamanlardı.

Tehditlere yabancı değildim hele ki rızıkla ilgili tehdit beni hiç düşündürmüyordu. Çünkü rızkı veren Allah idi ve ben o gün onlara da cevap olarak ilk bu sözü söylemiştim. Bu tehditleri yapanların o günlerde ve her zaman olduğu gibi sırtlarını dayadıkları yerler ve kişiler vardı. Kendi ağızlarıyla itiraf ettikleri bazı şeyler gibi uzun yıllardır meslekte olmaları, görev aldıkları dernek ve federasyonlardaki yetkilerine dayanarak bu tehditlerde bulunuyorlardı. Belli ki bu şekilde birçok kişiyi işlerinden etmişler ve bir şekilde adamcılık oyunlarıyla “Türk mutfağı için biz” diyenleri mağdur etmişler haklarına girmişlerdi.

Bu konularda 10-11 yıldır konuşup yazamamamın nedenleri elbette bu kişilerin kendi mesajlarında ve tehditlerinde açık bir şekilde ifade ettikleri malum nedenlerdir. Bu konularda yazmamam, konuşmamam için, hatta yazıp konuşursam da sektörel haber sitelerinde yer verilmemesi için bu ilgili gerçek ve tüzel kişiler şahsımda dâhil olmak üzere haber sitelerine her türlü baskıyı yapmışlardır.

Bu konularda babam rahmetli de her zaman fikir sahibiydi ve oldukça tecrübeliydi ancak onun sağlığında elde edemedikleri fırsatları, dahi söylemeye cesaret edemedikleri sözleri onun ölümünden sonra telefonda şahsıma “Bir Zeki Gülyiyen daha istemiyoruz” diyerek elde ettikleri açıktı. Bu durum Türkiye’de sektörümüzde maalesef kara bir lekedir.

TMDH UZUN YILLARA,KÖKLÜ TEMELLERE VE HAKLI GEREKÇELERE DAYANAN KUTLU BİR DAVADIR

Zeki Gülyiyen’in dava haline getirerek, davam dediği Türk mutfağı davası sıradan bir dava değildir. Bizim savunduğumuz bu dava uğuruna bedeller ödeyerek mihnete katlandığımız bir davadır.

Bu bazılarının dilleriyle kuru kuruya daha yeni yeni Türk mutfağı ile ilgili dava adını dillerine aldıkları ve bu birkaç yıl içinde başlamış bir davada asla değildir. Bizim davamız Zeki Gülyiyen tarafından çok uzun yıllar önce başlamıştı. Onun şehit düştüğü gün bitti sanılan bu dava hiçbir zaman bitmemiştir. Allah’a şükürler olsun ki bu dava hiçbir engel tanımadan TMDH olarak vücut bularak uzun yıllara, köklü temellere ve haklı gerekçelere dayanan kutlu bir davadır.

UZUN YILLARDIR DÜŞÜNMÜŞÜMDÜR, NEDEN ?

Bizler 2200 yıllık bir mirasın gerçek sahipleriyiz. Kim olduğumuzu ve nereden gelip nereye gittiğimizin şuurunda olarak hal ve hareketlerimize her zaman, her yerde yüksek özen göstermişizdir.

Uzun yıllardır Türk mutfağını ve Anadolu mutfağını ağızına alamayanların hatta bir zamanlar bunlara işin perde arkasında küçümseyerek bakmış olanların son yıllarda Türk mutfağı diyebilmeleri memnuniyet verici olsa bu konuda samimi olup olmadıklarını anlamamız icap eder.

Uzun yıllardır düşünmüşümdür. Binlerce yıllık geçmişe ve derin bir kültür medeniyetine sahip olmamıza rağmen yabancı özentiliğine kurban edilen Türk mutfağının neden Dünyada kendisine özgü bir cemiyeti yoktur veya olmamıştır.

Neden Türkiye’de yetişen aşçılar ve aşçılarımız yabancı cemiyetlere ve kulüplere girmeye can atarken, hatta bir takım federasyon ve dernekler dahi kendi aralarında bunu bir yarışa çevirerek bir birlerine karşı üstünlük kurma malzemesi olarak görürlerken, neden bizler bazı şeyleri düşünmemişiz. Böyle yerlere üye olabilmek için birçok gerçek ve tüzel kişilikler kendi değer yargılarını bile çiğneyebilirken; neden bizler binlerce yıllık bir medeniyetin mirasçıları olarak birimiz dahi çıkıp da kendi değerlerini yansıtan ve öğreterek gelecek nesillere aktarabilecek mesleki anlamda bir cemiyet kurmamıştır…

Bunların cevapları elbette malumumdur. Ancak burada buna uzunca girmeye gerek görmüyorum.

Oysaki gerek ülkemizde, gerekse Dünya’da Türk mutfağı dediklerini iddia edenlerin birçoğu; yabancıların kendi değerlerine uygun olarak oluşturdukları, hatta bazılarının üzerinde kendi dini motiflerinin bile yer aldığı mutfak sanatlarıyla ilgili kulüp ve cemiyetlere üye olmuşlardır. Buralara üye olabilmek için deyim yerindeyse ağızlarıyla kuş tutmaya bile razı olmuşlardır. Gerek Türkiye içerisinde, gerekse Müslüman coğrafyalarda bile buralara girebilmek için bazıları yüksek çaba sarf etmişlerdir.  Göğüsleri üzerinde değerlerimizle tamamen çelişen haç veya benzer tarzdaki nişaneleri gururla taşımışlardır. Elbette bunların hepsi bu kişilerin yüksek saygı duyduğumuz kişisel tercihleridir ve elbette isteyen herkes istediği değerleri temsil ederek üzerinde haç işareti bulunan armaları da taşıyabilir. Tüm bunlara atalarımız gibi hoş görümüz vardır. Ancak bu kişilerin Türk mutfağına dolaylı olarak verdikleri zararlar ve Türk mutfağı diyerek aslında Türk mutfağını ve onun geleceği olan gençlerimizi yozlaştırma faaliyetleri de malumumuzdur. Burada anlayış gösteremeyeceğimiz bir husus Türk mutfağına tamamen zıt değerleri savunan ve ülke mutfağımızı temelde yozlaştıran bazı cemiyetlerin üyelerinin Türk mutfağı konusunda kendi insanımız üzerinden yabancılar eliyle yıllardır oluşturulamakta olan olumsuz etkilerdir.  

GÖĞÜSLERİNDE, BOYUNLARINDA TAŞIDIKLARI, TEMSİL ETTİKLERİ

Bu cemiyetlerin boyunlarında taşıdıkları, temsil ettikleri kendi değerleri tamamen kendilerine özgüdür. Bunlar üzerinden kendi insanımızı kendi kültüründen çok farklı bir noktaya özendiren bu cemiyetlerin tüm ritüelleri, boyunlarında ve göğüslerinde taşıdıkları tüm simgeleri; Türk mutfağının ve geleceğimiz olan genç nesillerimiz için asla doğru örnekler teşkil etmemektedirler. Bu cemiyetler bizim ve geleceğimiz için asla özenilecek bir örnek, kesinlikle de ulaşılacak bir hedef değildir, olmamalıdır.

Elbette bu durum sadece Türkiye için geçerli değildir. Mesleki anlamda, mutfak sanatları alanında üzerinde haç işaretleri bile bulunabilen bu cemiyetler dünyada birçok İslam ülkesinde faaliyet yürütürler ve buralarda tanınmış bazı üyelere de sahiptirler.

Benzer tarzda kendi değerlerimize göre oluşturulacak bir cemiyetten tepki çekebileceği ya da önyargılar ile karşılanabileceği düşünülerek cesaret edilememiş olması muhtemeldir. Bir diğer neden de kendi değerlerine sahip çıkmanın bir bedelinin olmasıdır. Bu bedel daha çok piyasadan silinmek gibi bir anlayış olarak yıllardan beri süregelmiştir. Çünkü maalesef toplumumuzda bazı bağnaz ve yobaz anlayışlar halen modernlik adı altında da mevcuttur. Ancak asla göz ardı edemeyeceğimiz bir şey var ki o da şudur; bizler kendi değerlerimize ve kültürümüze uygun bir cemiyeti uzun yıllardır eksikliğini çekmişizdir. İşte bu yüzden uzun yıllar önce bu eksikliğe dolaylı olarak ta olsa son vermiş bulunuyoruz.

ELLERİNDE OLDUKÇA ÖNEMLİ YETKİ VE KAYNAKLARI BULUNANLAR

Türk mutfağı davasını asla bir dava olarak görmeyenler, sadece laf olsun diye bunu son birkaç yıldır dillendirmeye çalışanlarda birçok konuda öngörüsüz olarak hem yetersiz kalmışlardır hem de gerekli konularda gerekli adımları atamamışlardır. Ellerinde oldukça önemli yetki ve kaynakları bulunanların durumları bu günlerde çok daha net anlaşılmaktadır. Türk mutfağını güya temsili pozisyonunda aynı koltukta 14-15 yıldır boş boş oturanların ülke mutfağımız adına gerek yurt içinde gerekse küresel anlamda üretemedikleri projeler ilgili kurumları atıl bir vaziyette bırakmıştır. Bana göre piyasadan adam silme gibi konularda da dolaylı ve doğrudan bağı bulunan bu kişilerin istifa etmeleri onurlu bir adım olacaktır. Ancak bunu yapacaklarını hiçbir zaman düşünmüyoruz. O yüzden oturdukları yerde otursalar da oturmasalar da Türk mutfağı için aynıdır. Çünkü buralarda bulunan kişiler Türk mutfağından ziyade daha çok kişisel çıkarlar gözetilmişlerdir. Bu kurumları sadece bulyon ve hazır yemek reklamlarının yapıldığı reklam panosu haline getirmişlerdir. Bunlar daha birçok konuda bilinmezliklerin olduğu kişiler ve kurumlar olarak göze çarpmaktadır.

COVİD-19 İLE GELDİĞİMİZ ŞU GÜNLERDE BAZI ŞEYLER ÇOK DAHA NET OLARAK GERÇEK ANLAMDA ANLAŞILMAKTADIR

Tüm bunların yanında farklı aralıklar ile aslında sponsorlar dışında Türk mutfağına hiç bir şey kazandırmayan ilçe nüfusunu aşan rekor denemeleri ve bazı yarışmalar; maalesef dünyada eşi benzeri olmayan büyük israflara neden olmuştur. Covid-19 ile geldiğimiz şu günlerde ise tüm bunların Türk mutfağına ve geleceğimiz olan gençlerimize elle tutulur hiç bir şey kazandırmadığı çok daha iyi anlaşılmaktadır. Ayrıca aşçılık camiası içerisinde yer alan bazı meslektaşlarımızın bu kurumların bütçelerinin şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılması talebini destekliyor ve aynı düşünceyi savunuyoruz.

Bizler uzun yıllardır Dünyayı ve sektörü mümkün olduğunca yakından takip ediyoruz. Dünyanın her yerinde her konuyla ilgili tek bir federasyon görev yürütmektedir. Bizlerde ise mutfak sanatları alanında durum maalesef çok farklı boyutlardadır. Bunların ayrıntıları birçoğunun malumudur ancak detaylarına burada girmek şimdilik zaman kaybı olacaktır.

TÜRK MUTFAĞINA DEĞİL, BİRİLERİNİN KİŞİSEL ÇIKARLARINA HİZMET ETMİŞTİR

Geçmişte Türkiye’de federasyonlarla ve  Türk mutfağı ile ilgili gerek babamın gerekse benim ondan edindiğim düşüncelerimiz sektörde birçok kişi tarafından yakından bilinir. Bizler her zaman biz diyenleri savunduğumuz için bazı konularda özellikle Zeki Gülyiyen şefimizin kaybından sonra ağır bedeller ödedik mihnete katlandık. Ancak maalesef yoğun kutuplaşmalar sonucunda aslında hiç değer vermememiz gerek federasyonculuk ve dernekçilik oyunları ile gruplaşmalar Türk mutfağına değil birilerinin kişisel çıkarlarına daha fazla hizmet etmiştir. İşte bu yüzden gelecekte bazı şeylerin değersizleşeceği şimdiden aşikârdır.

 

2020 YILI İÇERİSİNDE TÜRK MUTFAĞI İÇİN PROJELER AÇIKLAMAYA VE ÖNEMLİ BİR VİZYON ORTAYA KOYMAYA KARARLILIKLA DEVAM

Bilindiği üzere bizim için her yıl Türk mutfağı yılıdır. 2019 yılının Ağustos ayından itibaren sinyalini vermeye başladığımız TMDH’nin resmi kuruluşu 2010 yıldır. Dünya’nın ve Türkiye’nin uluslararası anlamda küresel olarak kurulmuş ilk mutfak hareketi olmanın gururu Türk mutfağına aittir.

7 Ocak 2009’dan itibaren ilan ettiğimiz TMDH Türk mutfağı için eşsiz ve benzersiz projelerini zamanı geldiğinde açıklamaktadır. Bunlardan biriside Zeki Gülyiyen ustamızın doğum gününde açıkladığımız ve yaklaşık 10 yıl önce hayal ettiğim Ayyıldız rehberi projemizdi.

2020 yılı içerisinde uzun yıllar önce belirlediğimiz gibi Türk mutfağı için projeler açıklamaya ve önemli bir vizyon ortaya koymaya kararlılıkla devam edeceğiz. Buna ek olarak bir diğer projemizi ise 30 Ağustos Zafer bayramında açıklayacağımızı bu gün 26 Ağustos’da duyurmaktan onur ve gurur duyuyorum.

2020 Türk mutfağı yılı Türk mutfağının Zafer yılıdır,

26-30 Ağustos ise Türk mutfağının Zafer Bayramıdır.

Hayırlara vesile olmasını Cenabı haktan niyaz ederim.

26 Ağustos 2020

TÜRK MUTFAĞI DİRİLİŞ HAREKETİ

tmdh_logA.png

logologo3wtca1logo tolgahanzg logo